Page 14 - Dosta Doğru Dergisi 2. Sayı
P. 14

eriç Beldesinde Şeyh Abdurrahim Reyhan Hazretleri                                   sintisiz devam etmiş ve günümüzde de
                tarafından yaptırılan Tekke.                                           devam etmektedir.

seda duyar. Bu seda üzerine Vilâyet’e       malardan Pir-i Tagî Hazretleri rahatsız        Derûndaki Yakîn Hali
uğrayarak görevlilere:                      olur ve müridana şöyle buyurur:                Pîr Muhammed Bahaeddîn Erzin-
                                                                                       cânî Hazretlerine ait bazı menkıbeler
    - “Efendim, Nurşin nedir, orada bir         - Hoca’nın sobası temizlenip kuru      Mahmud Cemâleddin El-Hulvî’nin
kadro var mıdır?” diye sorar. Bunun         odunla doldurulmuş, önüne de tutuş-        “Lemezât-ı Hulviyye ez Lemezât-ı Ul-
üzerine görevli:                            turucu yerleştirilmiş duruyordu. Ben       viyye”sinde nakledilmiştir.
                                            sadece bir kibrit çaktım.”                     Şeyh hazretlerinin kerametlerinden
    - “Evet, unuttuk. Hınıs’ta bir me-                                                 biri şöyle nakledilir:
muriyet var, istersen tayin edelim” diye        Şeyh Muhammed Sami el-Erzin-               - Bir gün şeyh hazretleri vaaz esna-
cevap verir. Muhammed Samî Efendi           cânî, 1886 yılında ekmel halife olarak     sında “Ve ec’al li min ledunke sultânen
bu görevi kabul eder ve Hınıs’a gider.      Erzincan’a döner ve Hınıs’a gitmeden       nasirâ.” (Kur’ân, XVII, 80). Me’âli: “Ta-
Hınıs Rüştüye Mektebi’nde “Mülkiye          önce bir süre imamlık yaptığı Keleriç      rafından bana, kâfirleri mağlûb edecek
muallimliği” yaparken Telgraf Müdürü        Köyü’ne uğrar ve daha önceden tanıdı-      kudretli bir yardımcı ver” ayetini tefsir
olan arkadaşı Nurşîn’de irşâd faaliyet-     ğı Muhammed Beşir Efendi’ye “İcazet-       ederken buyurdular ki:
lerini yürüten “Mevlâna eş-Şeyh Ab-         li Nakşî halifesiyim, biat eder misin?”         - Öyle bir dille zikreyle ki, Hakk’ın
durrahmanî Tagî” (k.s.) Hazretlerinin       diye teklifte bulunur ve ilk müridi Beşir  kavli ile boş sözler söylemeyesin. Kal-
manevi tasarrufunu methediyor. Bunun        Efendi olur. Böylece Keleriç Köyü’nde      bini haşyetle doldur ki, daima Hakk’ı
üzerine arkadaşı ile birlikte “Nurşîn”e     “Nakşi-Halidî” kolunun “aşk ocağı”da       fikretsin. Bu hal sana öyle hudû’ ve
giderler. Nakşi tarikatinin “Halidiye”      yanmaya başlar. Şeyh Muhammed Sami         huşû versin ki dilin zikr, kalbin fikirle,
kolu pîrlerinden “Mevlâna eş-Şeyh Ab-       el-Erzincânî’den sonra “Erzincânî” ko-     ibadetlerin ise zâhir ve bâtın nimetlere
durrahmanî Tagî” (k.s.) Hazretlerinin       lunu Keleriç Köyü’nden Şeyh Muham-         şükretsin, Böyle bir gönül Allah vergi-
sohbetlerine katılır ve talebesi olur. Me-  med Beşir el-Erzincâni (k.s.) devam        sidir. Her kula nasip olmaz. İmdi zikir
muriyetten istifa ederek Nurşîn Dergâ-      ettirmiştir. Bayburtlu ve “Dede Paşa”      ehli olan salik kalbini tasviyeye gayret
hı’nda Pîrinin hizmetine devam ederek,      mahlaslı Musa Baştürk Hazretleri (k.s.)    etmesi gerekir. Ona o zaman Hakk’ın
kemâlât kademelerinin sonuna vasıl          ile devam eden bu Nakşî silsilesi Keleriç  yardımı dâim olur. Şeri’ât ve tarikatle
olur. Kısa sürede hilâfet alır. Bu durumu   Köyü’nden Şeyh Abdurrahim Reyhan           her iş hulûs-i kalble ona kolaylaştırılır.
kıskanan muhibban arasındaki konuş-         Hazretlerinin (k.s.) “aşk yolu”ndan ke-    Nitekim Kur’ân-ı Mecîd’de: “Va’budu
                                                                                       Rabbike hattâ ye’tiyeke’l-yakîn” (Kur’ân,
12 | dosta doğru                                                                       XV, 99) Meâli: “Ve ölüm sana gelinceye
                                                                                       kadar, Rabbi’ne ibadet et” âyetinin tef-
                                                                                       sirinde de, “yakîn”, salike Hakk’ın bir
                                                                                       bağışıdır. Amma buna ulaşmak için sâ-
                                                                                       like gayret gerekir. Zira her şeyin evveli
                                                                                       çalışmak, sonu keşiftir. Âmil olmayan,
                                                                                       mülke hak kazanamaz ve hak yolunu
                                                                                       bulamaz. “İlme’l-yakin” olmayınca, “ay-
                                                                                       ne’l-yakin” de bulunamaz. Her ne kadar
                                                                                       bâzı evliyaullah, “Yakîn, ilmin kema-
                                                                                       lidir” demişlerse de, ben: “Bir kişinin
                                                                                       içinde, derûnunda yakîn hali olmazsa,
                                                                                       o kişinin zahirinde imanını gösteren
                                                                                       belirtiler, erkan, şartlar, emir ve yasak-
                                                                                       lardan sakınmada bulunamaz derim”
                                                                                       diye buyurmuşlardır.
                                                                                           Ekmek ve tuz hakkı:
                                                                                           Bir gün, Şeyh (Pîr Muhammed Ba-
                                                                                       haüddîn) hazretleri sabah namazından
                                                                                       sonra vird okuyup bitirdikten sonra,
                                                                                       dervişlerinin yanına giderek, onlara:
                                                                                           - Her kim Hakk’a vâsıl olmak di-
                                                                                       lerse, vücüdunu terk edip mevcûdun
                                                                                       manasıyla manalansın. Bu hali bulup
                                                                                       da hamdeyleyen, benimle birlikte şehre
                                                                                       gelsin, deyip Erzincan şehrine kırk der-
                                                                                       vişi ile şehrin en büyük camii olan Ulu
                                                                                       Câmi’ye gittiler. Cami tahtadan, ahşab
                                                                                       olarak bina edilmiş bir yapı idi. Şeyh
                                                                                       hazretleri, orada kırk dervişi ile erba’în’e

                                                                                                                ağustos 2013
   9   10   11   12   13   14   15   16   17   18   19