Page 7 - Dosta Doğru Dergisi 7. Sayı
P. 7

züm ve bağ ile, nisbet ile ilgili bir      hâlikı, yaratıcısı Paşa Hazretleri imiş gibi  önüme getirildi. Dağlar, sular, denizler,
müşahedemizde şöyle cereyan etti:            geldi. Kendilerine buna göre bir sevgi, bir   ağaçlar, bütün canlı ve cansız mevcudat
                                             hayranlık, bir bağlılık ve huşu duyduk..      açık bir lisanla Allah’ı zikrediyor... Bu
 Dedemin veya Paşa Hazretlerinin                                                           arada bizim vücudumuzda o kadar
olan büyük bir üzüm bağı oluyor.. Bu          Peygamber Efendimizin ismi şerifleri         büyüyor ki, bir vehme, bir korkuya
bağda büyük bir çadır kurulmuş. Paşa         yazılı levhaları uzun süre seyredip           düşüyorum. Ve derhal Paşa Hazretlerinin
Hazretlerine ait bârigâh (çadır). Çadırın    onların nuru ile ihata olmamız                velâyetine sığınıyorum. Mübarek
içerisinde mekânı, makamı varmış,            sonunda, Peygamber Efendimize de bir          Paşa Hazretlerinin velâyeti... Bizim
orada yatar kalkarmış. Ziyarete gittim       yakınlığımız oldu, sevgimiz arttı, ondan      bulunduğumuz yerin karşısına düşen
ki, çadırın önünde bir aslan var. O aslan    da istimdad taleb edebilir olduk.             dağda bir şelâle vardır. Şelâleden akan
ağzını açtığı zaman değil bir insan, bir                                                   su, bir dere oluşturarak bize doğru akar.
köyü bir kasabayı bile yutacak cesamette.     Neticede öyle bir an geldi ki; her an        Açık şuurumuzla müşahede ediyoruz
Mübarek Paşa Hazretleri bana buyuruyor       Allah’ı görecekmişim gibi bir his içimi       ki Paşa Hazretlerinin vücudu, o dere
ki:                                          doldurdu..                                    yatağından çıkıyor, Erzincan ovasını,
                                                                                           memleketi, bütün dünyayı dolduruyor,
 - Bağdan üzüm al ye..                        Bir kuşluk vakti evimizde yalnızdım.         ihata ediyor ve büyüye büyüye bize doğru
 - Efendim, nasıl üzüm alayım, bu aslan      Yüzüm Erzincan’a dönük olarak                 geliyor. Tam bize temas edince bizim
hemen insanı yutar diyorum..                 oturuyorum. Her an biri gelecekmiş, ilk       vücudumuza geçiyor ve kayboluyor.
 Bu sefer buyuruyor ki:                      seste, ilk harekette Allah’ı görecekmişim     Neden sonra kendimize geliyoruz.
 - Bizden gafil olursan o aslan seni yutar,  gibi kesin bir kanaat içinde o anı
bizden gafil olmazsan da bir şey yapamaz.    bekliyorum. Bir anda altı cihet lâfzai         Bir gün, öğle ile ikindi arası. Hanzar
 Hâl olarak müşahede ettiğimiz bu            celâlle doldu. Bunlardan hâsıl olan nurun     köyündeki Ekrem Ocaklı Beyin
âlemdeki aslan nefsi emmaremiz, üzüm         içinde kaldım. Vücudum yok oldu. Lâfzai       konağında idik. Paşa Hazretleri, başına
de Paşa Hazretlerinin nisbetine işarettir.   celâllerde yok oldu. Bu nûr deryasında ne     bir çeşit haller gelen bir kişi ile meşgul
                                             kadar kaldım bilemiyorum.                     bulunuyor ve bu arada bir somyanın
 Geceleri hiç uyuyamıyorum. Ama                                                            üzerinde oturuyordu. Vücudu birden öyle
sabahleyin bütün gece uyumuş gibi dinç        Bu arada Paşa Hazretleri ile sayısız         büyüdü ki; iki kaşının arasındaki mesafe
kalkıyorum. Mübareğe öyle gönlüm aktı        defalar bir araya geldik. Hatta bir           mağrip ve meşriki yuttu. Bu mesafeyi
ki; ne mal, ne iş, ne hayat, hiçbir şeyin    defasında, uyku ile uyanıklık arasında        görmek, idrak etmek imkânsız. Bunu
önemi yok. Tek arzum onu görmek ve           iken Paşa Hazretleri geldi. Ön iki dişini     apaçık, bu zâhir gözümüzle gördük...
onunla olmak..                               tepemden başıma geçirdi. Vücudum
                                             yok oldu, Paşa Hazretleri de yok oldu.         Bunların hiçbirinden Paşa Hazretlerine
 Bir seneden sonra başka şeyler              Artık biz Paşa Hazretleri olmuştuk. Paşa      bahsetmedik. Zira her şeyin ondan
başladı. Gözümün önüne, siyah zemin          Hazretleri ile buna münhasıl pek çok          olduğuna, bu halleri onun da benimle
üzerine Peygamber Efendimizin ismi           beraberliklerimiz oldu.                       birlikte yaşadığına, hiçbir şeyin onun
şerifleri yazılı büyük büyük levhalar                                                      bilgisi dışında cereyan etmediğinle öyle
getirmeye başladılar. Bu levhalardan          Bir gece yatsı namazından sonra yatağa       itikadım vardı ki bundan kendilerine
da kuvvetli bir nûr neşrolmakta ve bizi      girdim. Henüz uyumamıştım. Birden             bahsetmek lüzumsuz ve abes olurdu.
ihata etmekte idi. Bu nûr ihatasında         hayretle müşahede ettim ki, etrafımdaki
vücudumuz ortadan kayboluyor,                her şey, bütün eşya, mekân Allah’ı
nura garkoluyorduk. Bir zamanda              zikrediyor. Bütün dünya bir levha hâlinde
böyle devam etti. Daha sonra bir
sürede bize kabristanları gezdirdiler.
Piri Tâgî Hazretlerinin Gavs-ı Âzam
hazretlerinin, Abdulkâdir Geylânî ile
Şah-ı Nakşîbendî hazretlerinin bir
arada gösterilen kabri şeriflerini ziyaret
ettirdiler.

 Bunlar olup biterken; ne uyku
halindeyim, ne de uyanık durumdayım.
Tarif edilemeyen, ikisinin ortası bir
hâldeyim. Sonra sabahtan akşama,
akşamdan sabaha kadar uyusam,
hiç uyumamış gibi abdestime sahip
oluyorum. Bu arada Paşa Hazretleri,
bizim tahsilimiz için, binbaşı rütbesinde,
sıhhatli aslan gibi bir hoca tahsis
buyurdu. Bana Arabî ve Farisî dersleri ile
ledünnî ilmini okutturdu.

 Efendim böyle, bir yanda kabristan
ziyaretleri, bir yandan Peygamber
Efendimizin isimlerini nûr şeklinde
aksettiren levhalar. Arabî, farisî, ledünnî
dersleri ile meşgul olup giderken, öyle
bir hâl oldu ki; Allah’ı görecekmişim
gibi bir his, bir bekleyiş içine girdim ve
haşa haşa estağfurullah bütün bunların

 6 dosta doğru - şubat 2015
   2   3   4   5   6   7   8   9   10   11   12