Page 2 - Gülden Bülbüllere Aşk ve Muhabbet - Abdurrahim Reyhan Erzincani
P. 2
TAKDİM
“Aşkın sonu mahviyettir” sözü gönüller sultanı efendimin bu konuda
sunacağımız sohbetlerinin açılış cümlesidir. Kâinatın yaratılış gayesi,
insanın tekâmül serüveni ve nihayetinde sonsuz seyir hali bu iki sihirli
kelime ile açıklanabilir: Aşk ve Mahviyet. Bu kelimelerde bir sıralama
olduğu aşikârdır. Önce “çok sevmek” olan aşk’a duçar olmanın
hikmetinin, Cenabı Hakk’ın kâinatı yaratma sebebi olarak Peygamber
Efendimize “Sana olan muhabbetimden tüm âlemleri yarattım.”
demesi gösterilebilir. Bununla kelimeyi tevhitte bulunan
“Muhammedin Resullullah” lafzının neticeye ulaşmada Aşk’ın bir
başlangıç olduğuna işaret etmektedir. Mahviyet ise yine kelimeyi
tevhidin “Lailahe illallah” lafzının zuhura gelmesi için gereken bir
kemalat hali, sonucudur. Bu halin makam olması durumunda insanın
gönlünde ve yaşantısında yaratandan başka hiçbir ilah kalmamış
olacaktır. Hâsılı Peygamberi sevmeden, onun varislerini sevmeden,
aşık olmadan, yanmadan Allah’ı tek ilah olarak zuhura getiren hiçlik
haliyle kulluk makamına ulaşılması mümkün değildir. Bu nedenle
kelimeyi tevhide “Aşk ve Mahviyet” yönüyle bakmak insana gizli
hazinenin keşfi ve nihai hedefe ulaşmasında bir yol gösterecektir.
Kâinatın yaratılmasından günümüze kadar tüm zamanlarda ve
özellikle lafız ve dış kalıp olarak da olsa İslam’ın yaşanmadığı ve
maddiyatın insanları hayvani sıfatlara dönüştürdüğü günümüzde
tasavvufî yaşam, insanlığın tek kurtuluş yolu olmaktadır. Bu yolların
nasipli yolcularının seyri sülûkunda “Aşk ve Mahviyet” başlıca ana
kilometre taşlarıdır. Nakşibendîlik kutlu yolunun başlangıcının
“Muhalefetül Heva” yerine “Muhabbetül Mevla” olması hedefe
ulaşmadaki hızını ve gücünü göstermektedir.
Bu yolun başlangıcında müride bir muhabbet/aşk verilmektedir, varisi
enbiyaya olan bu muhabbet muhafaza edilerek artırılmasıyla mürit
kabiliyetine göre terakki ederek fani/yok olmakta, nihayetinde
Mahviyete ve bekaya ulaşmaktadır. Sonuç olarak bu yolda talibin
dünya hayatında Allah’tan gelen ruhunun Allah’a ulaşmasıyla, kelimeyi
tevhidin hakikatini yaşamış olmaktadır. Dolayısıyla bu makam ile
kelimeyi şahadetteki “Eşhedüen lailahe illallah ve eşhedü enne
Muhammeden abduhu ve resülühü” sözündeki şahitliği de kendi
üzerinde yaşayarak ispatlamış olmaktadır.