Page 152 - Salih Baba Divanı
P. 152

1- Şarâb-ı vahdetin hamrı: İlâ-
                                                                   hi muhabbet, aşk.
                116                                              2- Bûy-u muhabbet:  Muhab-
                                                                   bet kokusu.
          Şarâb-ı vahdetin hamrın içir dilber dudağından    1    3- Ahmer: Kırmızı, kızıl.
          Gelir bûy-u muhabbetler senin ahmer yanağından   2-3   4- Yüzün Fatiha sûresi, Sözün
                                                                   hikmet madeni.
          Yüzün Seb'ul-Mesânî'dir dehânın maden-i hikmet    4    5- Dilin Hak sözü söyler, dilini
                                                                   bilen yoktur.
          Lisanın nutk-u Hak söyler bilen yoktur zebânından   5   6- Dem: Nefes, soluk; an, va-
                                                                   kit, zaman.
          Muhammed nûrudur nûrun demin rûh-u Mesîhâ'dır    6-7   7- Rûh-u Mesîhâ: Hz. İsa ne-
          Döner çarh-ı felek durmaz senin aşk-ı hayâlinden   8-9   fesi.
                                                                 8- Çarh-ı Felek: Dünya, âlem.
          Ledünnî mektebin açtı Hızır gör zulmeti geçti    10    9-  Aşk-ı hayâl: Hayalin aşkı.
          Hayât-ı câvidân içti senin âb-ı zülâlinden       11    10- Ledünnî: Sadr ilmi.
                                                                 11- Ölümsüz hayatı senin soh-
          Senin nûr-u siyâhındır kaşınla kipriğin zülfün   12      betinden kazandı.
          Ki durmaz gözlerin sihri atar tîri kabağından   13-14-15   12- Nûr-u siyâh: Siyah nur.
                                                                 13- Sihr: Büyü; hüner, sanat.
                                                                 14- Tîr: Ok.
          Ki sensin "Ahsen-i Takvîm" kani bir ahsen-i tefhîm   16-17-18   15- Kabağ: Tîr-keş, sadak,
          Melâikler alır talîm senin hikmet kitabından             okluk, ok kabı.
                                                                 16- Ahsen-i Takvîm: "Biz gerçek-
          Senin âşıkların ancak bilirler mebdein şâhım     19      ten insanı en güzel şekilde
          Zuhûrâtın mukaddemdir hitâb-ı "kün-fekân"ından   20      yarattık." (Tîn; 4)
                                                                 17- Kani:  Kanaat  eden,  yeter
          Cemî-i âlemin ilmin bilen hem bildiren Allah     21      bulup fazlasını istemeyen.
          Ebul-Ervâh bilir ancak seni taksîm hisâbından    22    18- Ahsen-i  Tefhîm: Bildirme-
                                                                   nin güzelliği, en güzel  şe-
                                                                   kilde bildirme.
          Muhammed Sâmî'dir ismin ki yoktur nokta sultânım       19- Mebde: Geliş yeri.
          Şehâdet mazharı "Nûrun alâ nûr" un çerâğından  23-24-25-26   20- Çıkışın  "kün-fekân"  emrin-
                                                                   den öncedir.
          Yakıp bu benliğim şehrin yalancı nefsimi katl et       21- Cemi-i  alem:  Bütün  alem.
          Halâs et Salih'i şâhım içir vahdet şarâbından          22- Ebul-ervâh: Ruhların baba-
                                                                   sı, peygamberimiz.
                                                                 23- Şehâdet: Şahitlik, şahitlik
                                                                   etme, delâlet, şehit olma.
                                                                 24- Mazhar: Bir şeyin göründü-
                                                                   ğü çıktığı yer; nail olma.
                                                                 25- Nûrun alâ nûr: Nur üstüne
                                                                   nur. (Nur: 35)
                                                                 26- Çerâğ: Lamba, kandil.





                                  147
   147   148   149   150   151   152   153   154   155   156   157