HÂCE UBEYDULLAH AHRÂR
Kuddise Sirruh
Dogumu:Taskent-Bagistan, 806 H. / 1404 M.
Vefâti:Semerkand, 893 H. /1490 M.
Semâili
Boyu uzun, rengi esmer, yüzü gökçek, sakali büyük ve beyazdi.Bazi yerlerinde siyah teller vardi.Tilmizlerini, dervislerini saâdete gark ederdi.Sohbetine doyulmazdi.Zâhir ve bâtin ilimleri ile mücehhez idi.Nurlu yüzünü görenler duâ ve senâ ederlerdi.Sözleri ve siirleri tarîkatta huccetti.Hazret-i Ömer Radiyallahu anh neslindendi.
Bagistan karyesinde 806 tarihinde dogdugunda vâlideleri nifastan kesilip boy abdesti alincaya kadar süt emmemislerdir.Çocukluk ve gençliginde serîat ve tarîkata düskün, bu yolda marifet ve hakîkat ehillerine meftun idi.Zamânin kutublarindan olan dedesi son demlerinde evlâd ve torunlarini yanina çagirarak nasîhat eder, duâ ederler.Içlerinde Ubeydullah Ahrâr’a husûsî teveccüh ederek yatagindan dogrulup, oturur, Ubeydullah Ahrar’i kucagina alarak:
-Cenab-i Hak’dan bana müjdelenen çocuk budur.Yakinda bu oglum Seriat ehli, tarîkat piri, marifet mâdeni, hakîkat eri olarak zamanina ve ötelerine isik tutacaktir.Bir Allah eri olacaktir, diye buyururlar.
Oradakilere hitaben bu hâcegân yolunun kazanci ve neticesi zoraki olmamak sarti ile Hak tarafina içten gelerek yönelmektir, buyurdular.Bundan sonra:
“Bu esâsi bilip anlamak Hâce Abdülhâlik Gucdüvânî Hazretlerinin silsilesine hasdir.Onun yolunda olanlar 11 esasla nefeslerini muhafaza ederek son derece ihtiyatli bulunurlar”
Ubeydullah Ahrar 22 yasinda Semerkant’ta tahsilini tamamlamaya gitti.Iki sene devam etti.24 yaslarinda ve zamaninin büyük mesayihinden “Seyyid Kasim Envar”, “Mevlâna Serafeddin Hâmusî”, “Hâce Sirâcüddin Pîr-i Çesti” ve “Mevlânâ Sâsî” ve “Hâce Alâeddin Gucdüvânî” ve “Mevlâna Hüsâmeddin Pârisâ” gibi büyük velileri ziyâret edip hizmet ve sohbetlerinde bulundu.Hepsinden istifâde etti, feyz aldi.
Hâce Alâeddin Attar Hazretlerinin merkadini ziyâret için Çiganyan’a gitti.Rûhâniyetinden çok feyz aldi.Oradan Helgunu’ya vararak Hâce Yakub Çerhî Hazretlerine intisâb etti.Üç ay devamli hizmetlerinde bulundu.Seyr u sülûkünü tamamladi.Hazretin izni ile Buhârâ ve diger beldelerde Sâh-i Naksbend Hazretlerinin hulefâsindan pek çoklarina yetisti.Sohbetlerinde bulundu.Mânevî feyizlere müstagrak oldu.29 yasinda memleketi Taskent’e döndü.Yaptigi hizmet, aldigi himmet ile nâil oldugu devlet kendine yetti.Mesrû is ve helâl rizik için zirâatle mesgul oldu.Dagittigi zekât ve ösür sayisizdi.”Gelirimiz giderimizdendir” buyururlardi.
Bu mesrû mesgalesi ile beraber tarîkatin da hakkini verdi.Bir an irsaddan geri kalmadi.Ilmi, fazli, beyân tarzi dinleyenleri mest ü hayran ederdi.Cümleleri, beyitleri hakîkaten ehilleri yaninda hüccet idi.
Râbita için su beyti okurlardi:
“Sa’yedip erbâb-i dil gönlünde ey dil eyle yer,
Akl-i gayr endîsi ko! Gel bezm-i vasl-i yâre gir!”
Yine zâhiri uzaklik mânevî yakinliga mâni degildir.Râbita ile her zaman beraber olundugunu anlatmak için söyle söylerdi:
“Yanindan ben gidersem, mihrin ey cân sineden gitmez,
Ayagin topragi hakki, gönül sevdâni terk etmez.”
Râbbina tazarru ve niyazda sesini yükseltenler için su misrâi okurlardi:
“Yâr’in senin yanindadir, beyhûde feryâd eyleme!”
Basîret ve firaset için su tenbihte bulunurlardi:
“Âdemi bir görmedir, Bâkisi post,
Görmek oldur kim, göre didâr-i dost!”
Gözlerin nâmahreme bakmamasi için su kit’ayi okurlardi:
“Âsikin gözlerinin, gözcüsüdür çesm-i nigâr
Eyleme gayra nazar, sakla gözün ey dil-i zâr
Ki sakin sâyed erüp çesmine nâgeh nazari,
Gözlerinde görür agyâr hayâlin, dildâr.”
Sözleri:
-Çok açlik ve uykusuzluk dimâgi yorar.Hakîkatlari ve incelikleri idrâk etmekten alikoyar.Bunun için riyâzat ehlinin kesfinde hatâ vâki olmustur.
-Ferah ve sürûr bünyeye kuvvet verir.Ölçülü uyku dimagi hatâdan muhafaza eder.
-Ibâdet:Ilâhî emirleri tutmak, lâyikiyla amel etmek, nehy ettiklerinden sakinmaktir.
-Ubûdiyet:Hak Teâlâ Hazretlerine devamli yönelistir.
-Insanin yaratilisindan maksat Allah’a kullukdur.Bunun özü her hâl ü kârda Cenâb-i Hakk’a karsi tazarru ve huzû sifati ile uyanik olmaktir.
Riyâ ve gösteristen hiç hoslanmazdi.Kendini agliyarak vecd ve istigrak halinde göstermek isteyenlere:
-Bu kadar gösterise düsmeyin! Bizden, gösteristen uzak olanlari istiyorlar, buyururdu.
Tenhâda gayri mesrû is isleyenlere himmeti rûhâniyesi yetisir ve açiktan îkaz ve ihtarda bulunurlardi.Bir gün bir kadina bakana:
-Ne yapiyorsun! diye hâtiften seslenmistir.
Sonra o zâti gördügünde:-Allah’in yardimi sana yâr olmasaydi nefsin seni rezil edecekti, buyurdu.
Yine bir gece sarap içmek isteyenin sisesini kirdirmis, gündüz bulustugunda:
-Eger o sise kirilmasaydi, bizim kalbimiz kirilacakti ve bir daha birbirimizi göremeyecektik! Ihtarinda bulundu.Bunun üzerine mürid tevbe-i nasuh ile tevbe etti ve kurtuldu.
Söyle buyururlardi:
-Bu tarîkat-i aliyye-i Naksbendiyye hakîkat yoludur.Hakki, hakkiyla idrâk, ona itminan derecesinde iman, emirlerine uymak ve yasaklarindan sakinma yoludur.
Yine söyle buyururlardi:
-Tenhada, kalabalikta, yola lâyikiyla riâyet lazimdir.Tenhada ayip ve günah isleyen ve bunda israr eden bu yolda degildir.Hele büyük günah islemekte israr edenler gerçek müslümanliktan uzak kaliyorlar demektir.Bu yolun sâlikleri bu noktalara çok dikkat etmisler, ruhsatlarla degil ihtiyatlarla amel etmisler, korku ve ümid arasinda titremislerdir.Bu yolun saka ve ihmale, küçük de olsa kötü meyle gelir tarafi yoktur.Gizliden islenen günahi halk görmüyorsa Hâlik görüyor.Hâlik’in görmedigini düsünüyorsa mü’min degildir.Irz, namus ve haram mes’elelerinde mü’minlerin her an dikkatli olmasi gerekir.Kisi kendini, esini mes’elelerinde mü’minlerin her an dikkatli olmasi gerekir.Kisi kendini, esini dostunu gözetlemeli.Noksan görürse nasihat etmeli ve nasîhate her an devam etmelidir.Tutmazsa ondan ilgisini kesmeli ve yola söz getirmemelidir.
-Islâmi esaslara ve bu tarîkat-i aliyye âdabina hâlisâne riâyet etmeden hakkin sirrina, zevkine ve tevfikine eremiyenlerin, ebedî saadetten nasibleri yoktur.
-Bu yol ihlâs, ihsân, istikâmet ve edeb yoludur.
Ubeydullah Ahrar Hazretleri Semerkand’da Rebîulevvel ayinda 893’de vefat etmislerdir.
Silsile’de emâneti Yâkub Çerhî Hazretlerinden almislar, mânen Abdülhâlik Gucdüvânî, Sâh-i Naksbend ve Alâeddin Attar Hazretlerinden feyz almislardir.”Hâce Ubeydullah Ahrar” diye anilirlar.