Naksbendiyye büyüklerine göre Allah’a en çabuk vasil eren dört esas vardirb “El- Hadikatü’n-Nediyye” kitabinda bunlar söyle anlatilir:
Birinci esas :Sohbet
Ikinci esas :Rabita
Üçüncü esas :Seyhin telkin ettigi zikre devam
Dördüncü esas:Teveccüh ve murakebe
SOHBET
Hakiki ve kâmil bir seyhin sohbetine devam etmek ki, en yüksek, en güzel ve en saglam esas budur. Bu cezbe yoluna girmis bir salikin su üç sarka riayet etmesi lazimdir:
Birinci sart: Sohbete, dinine ve tarikatina hizmet olarak bu yolun bir müntesibi olarak, severek ve saglam yapisarak devam etmek.
Ikinci sart: Seyhine hiçbir surette itiraz etmemek, onun gizli-açik hiçbir hareketini yadirgamamak. Eger seyhinin herhangi bir hareketini yadirgarsa bu bir günah sayilir. Ondan Allah’a istigfar etmesi lazimdir. Çünkü hakiki bir seyh-i kâmil ancak Allah’in emrinden disari çikmaz. Allah ise münkeri emretmez. Lakin Allah, dilediklerini gerek seyh ile, gerek insanlardan herhangi biri vasitasiyla imtihan eder.
Üçüncü sart: Seyhin huzurunda ve terbiyesinde, gassal elinde meyyit gibi olmalidir. Mürid, mutlak surette seyhine hiçbir isinde, hiçbir sözünde muhalefet etmez ve hiçbir surette seyhinin, nefsine dokunan bir sözü karsisinda, nefsine yan çikmaz.
Bu sohbetten istifade etmenin iki sarti vardir:
Birincisi: Peygamberimizin sünnet-i seniyyelerine tam uymak,
Ikincisi: Kamil seyhe muhabbet beslemek. Bunun bir takim edebleri vardir. Fakat hepsi bu sartta toplanir. Bu güzel ahlaki ögrenip onu tatbik etmek, diger ahlaki esaslara da riayet etmeyi gerektirir.
Sohbet seyhi, saliki haliyle ve diliyle Allah’a vasil eden hakiki seyhdir. Diger hirka ve zikir seyhleri gibi bir baska sey vasitasiyla degil, saliki dogrudan dogruya Allah’a vasil eder.
Hirka seyhinin hali önce hirkaya geçer. Ondan sonra müride gelir. Zikir seyhi de böyledir. Müride burada fayda verecek olan ancak kendi yaptigidir. Seyhinin faydasi olmaz. Zikir ve hirka seyhine mecazen seyh denir. Hakiki seyh sohbet seyhidir. Çünkü onun kalbiyle müridin kalbi arasinda vasita yoktur. Dogrudan dogruya birbirlerine baglidirlar.
Abdülgani Nablusi hazretleri, Ibnü’l-Farid’in bir eserinin serhinde der ki: Salik, Allah ile huzura varinca ilahi hazretin tecellilerini kendi kendine müstakil olarak tahayyül edemez. Feyz almasi ancak kâmil mürsidin rabbani bir teveccühü, rahmani bir imdadi vasitasiyla olur.
Mürid, tam sadik oldugu zaman ilk defa kalpten kalbe ilham yoluyla feyz alir. Bir baska defa da isaretleri açiklamakla. Bir baska defa seyh müride sofiyyenin meshur hirkasini giydirir. Fakat bunlarin olmasi için, müridin mürsidine tam sadik olmasi lazimdir. Karsilikli sadakat kemal halini bulmadan bunlar olmaz. Mürid bu hale geldigi zaman Allah’in emri dâhilinde kâmil mürsidin sadakat hali müride geçer.
Bir baska defa kâmil seyh sadik müride nazar eder. O nazari, yani bakisi müride seadet libasi giydirir. Bundan sonra o kimse saidlerden olur. Iste hadis-i kudsideki, “artik ben kulumun görür gözü olurum, benimle görür” ifadesi beyan eder ki, kulun bu hale gelebilmesi için farz ibadetlerle Allah’a yaklasmasi, nafile ibadetlerle de rahmetine layik hale gelmesi lazimdir.
Bir baska defa bu, sadik müridin seyhe nazar etmesi ile olur. Su hadis-i serif bunu ifade eder:”Allah’in dostlari görüldügü zaman Allah hatirlanir:” Bu da müridin, mürsidini hakiki hüviyetiyle tanimak hususunda istadina, ihlâsina, hizmetteki sür’at derecesine, seyhiyle beraber bulundugunda edebe riayet etme derecesine, ondan ayri bulundugu zaman hakkina riayet etmede gösterdigi hassasiyete göre degisir.