TAM BIR ICAZETNAME SURETI
Seyh Abdullah Dehlevi kuddise sirruh hazretlerinin Mevlana Halid Bagdadi kuddise sirruh hazretlerine verdigi icazetname suretinin tercümesi:
“Hazret-i Mevlana Halid ki, velilerin sultani, seçilmislerin burhani, kutublar kutbu, suri ve manevi kemalati sahsinda toplayan zat. Allah onun sirrini takdis eylesin. Bu icazetname, insanlari Hakk’a irsad eden Sah Abdullah Dehlevi’nin kendi eliyle yazilmistir. Hakikat ehillerinin medar-i iftihari, milletin ve dinin imami, zahir ve batin kanatlarina sahip Mevlana Halid. Bu sözler onun hakkinda ne artiktir, ne eksikdir.”
Bu icazetnameyi buraya almamizin sebebi sudur:
Hazret-i Mevlana Halid kuddise sirruh, Seyh Abdullah Dehlevi hazretleri kendisini irsada mezun ve memur kilmadan, fena-fillah ve beka-billâh mertebelerine vardigini müsahede etmeden müridlerin kendisine rabita etmelerine müsaade etmemistir.
O kadar sasilacak seydir ki, bugün bazi müridler bile, bazi yeni intisab edenlere kendilerine rabita etmelerini söylemektedirler. Allah bunlarin serrinden muhafaza eylesin.
Bazilari ahrete intikal ettikten sonra müridlerin kendilerine rabita etmelerine müsaade etmisler, bazilari da ahrete intikal eden kimsede dünyevi arzular kesinlikle kalmamis olacagindan dolayi onun rabita edilmeye daha layik olacagini iddia etmislerdir. Böyle bir sözü söyleyenin hatasi, kendisinin kâmil oldugunu iddia eden bir kimsenin hatasindan daha büyüktür. Bunun manasi sudur: Allah’in velileri ancak vefatlarinadn sonra tasarrufta bulunabilirler, hayatta iken bulunamazlar.
Böyle bir itikat tarikat-i aliyyeye göre batildir.
Bu gibi noksan ve sapik itikatlardan Allah’a siginiriz.
Böyle bir itikata saplanan kimse Hazret-i Sah-i Naksbend’le Abdülhalik Gucdüvani’nin; Beyazid Bistami ile Ebu’l-Hasen Harakani hazretlerinin hallerinden habersizdir.
Tarikatin imami bulunan Hazret-i Naksbend kuddise sirruh, Abdülhalik Gucdüvani hazretlerinin ruhaniyetlerinden istifade ederek terbiye olunmus ve kemale ermistir. Hâlbuki ikisinin arasinda silsileden bes halka bulunmaktadir. Ayni sekilde Ebu’l Hasen Harakani, Beyazid Bistami’nin devrinde yasamamis fakat onun ruhaniyetiyle terbiye olunmustur. Yine Beyazid-i Bistami, Kasim bin Muhammed’i görmemistir. Onun vefatindan sonra dünyaya gelmis ve onun ruhaniyetiyle terbiye olunmustur.
Mevlana Halid Ziyauddin Bagdadi kuddise sirruh, dünyadan ahretin yüce makamlarina yükseldi, kendisine rabita edilmesine müsaade etmedi. Üstelik bunu kesin bir sekilde yasakladi. Müridler kendisine sordugunda söyle cevap verdi:”Benim yanimda simdi mürid yoktur. Ismail müridlerin yarisina bedeldir.
Bu sözleriyle onun makamina kaim olacak Seyh Ismail hazretlerine isaret buyurdular. O da kâmil mürsidi gibi kemale ermis bulunmasina ragmen kendisine rabita edilmesine müsaade etmedi. Ayni sekilde Seyh Ismail Herevi kuddise sirruh da kendisine rabita edilmesine müsaade etmedi. Bu hal üzere ahrete intikal ettiler.
Tarikat-i aliyyenin güzideleri bulunan su büyüklerin ince edeblerine bak ey salik! Mürid, buradaki incelikleri ve edebleri anlamaya muhtaçtir.
Unutulmamalidir ki, rabitanin gayesi, gafleti defetmek, kalbin zulmetini gidermek, seytanin vesveselerinden kurtarmaktir. Rabitayi layikiyla yapmayan gafletten, kalp karanligindan ve seytanin vesveselerinden kurtulamaz.
Daha yolun basinda iken kendilerine bazi yüksek görünen haller ariz olan noksan kimselerin kendilerine rabita edilmesine müsaadeden de öte, emretmelerinin kendilerin ve müridlerini ne vartalara düsürecegini hesaplamak lazimdir.
Ikinci bin yilin müceddidi bulunan Imam rabbani kuddise sirruh hazretleri “Mektubat” inda yazmistir ki: “Bu tarikatin sonu basinda dürülüdür. Bu yolda bazi mübtediler müntehilere gelen hallere mahzar olabilirler. Birbirinden ayirt edilmesi çok zor olan bu iki hali, Allah adamlarindan keskin basiretli arifler ayirt edebilirler. Bu takdirde baslangiçta kendisine böyle haller gelen bir kimseye icazet verilmez. Böyle bir kimseye, bu hallerinden dolayi icazet vermek onun zararinadir ve helakine sebep olur. Kendisine vaktinden evvel icazet verilen kimse makam ve bas olma belasina tutulur. Hâlbuki dikkat ederse, kendisine öyle bir hal gelmis olmasina ragmen nefs-i emaresi küfründe israr etmektedir. Icezeti de alinca onu islah ve tezkiye kapisi artik kapanmis olur. Bu durumda nefs-i emareye kalp de bir söz geçiremez ve hüsrana ugrayip gider.