Page 22 - Dosta Doğru Dergisi 5. Sayı
P. 22

Hz. Peygamberin Cibril hadisinde tanımlamasıyla “Müslüman”başka müminlerin kendisinden
           (  elinden  dilinden  ve  diğer  azalarından)  emin  olunan  kimsedir.  Böylece  İslam  boyutu,  ümmeti
           kendiliğinden meydana getiren kurumsal fenomenler alanına dönüşür ve dinin görülen katmanları
           sürekli kendilerini yeniler ve Müslümanların salih amelleriyle çoğaldıkça çoğalır. Söz gelişi zekat, hac,
           ümmet, cami gibi dinin unsurları, Müslümanlara artık estetik ve pratik yön bahşeden fenomenlere
           dönüşürler. Bu alan mükafata dayalı, eleştirel, cezai ve düzeltmeye ihtiyaç duyulan alan olduğundan
           mukayeseci bir ortamda kendini hisseden dindar daha fazla insani faziletlerle donatılmak için “çaba
           ve cihat” içine girer. Daha fazla paylaşımcı bir alandır ve bencillikten ziyade diğerkamlık hedeflenir.
                   Ameller,  imanın  pratik  tecrübeleri  olduğundan,  genel  olarak  medyatik  bir  unsur  olarak
           ilahilerle,  tasavvufi  sözler  veya  vücut  diline  dayalı  törenlerdeki  tavır  ve  hareketlerle,  toplu  dua,
           kollektif  kurban  eylemleri  ve  camilerde  kılınan  namaz  gibi  ibadetleri  içermektedir.  Bu  alan  bize
           gösterir ki din, daima Kutsal'la temas halinde bir şey yapmayı ister. Bunun yanında sessiz yapılan
           dualar,  teheccüd  namazları,  zikir  amelleri  ise  zahitlikleri  artıran  ameller  olarak  makbul  hale
           dönüşürler.
                   Yine İslam boyutu her şeyden önce dinin sosyolojik ifadesi, yapısal din boyutu olduğundan
           dinimiz, çoğu kez sosyolojik boyutlarıyla ve sosyal bağlamlarla işlev görmektedir. İslam dininin sosyal
           ilişkiler ve fonksiyonları sistemi olarak tanımlanması ve alt gruplara ayrışmasını bu boyutta görürüz.
           Modern  anlamda  cemaat,  zümre,  mezhep  gibi  ayrışmalar  dine  dinamizm  katması  gereken  ortak
           sosyolojik formlarıdır.Bu boyut önemlidir zira eğer din dediğimiz şey sürekli tekerrür etmek istiyorsa o
           zaman sosyal olmak zorundadır; sosyal olmak istiyorsa ümmet bilinciyle hareket etmek zorundadır.

                   Ancak  bu  boyutun  önemli  bir  tehlikesi  hemen  ortaya  çıkar;  iman  ve  salih  amellerle
           desteklenmeyen  cemaatler  Yahudilerde  olduğu  gibi  maddeye  yönelir  ve  somut  şeyler  ararlar.
           Müslümanlar, materyalizmi tuzağına düşebilir ve madde, ruhun önüne geçebilir. O takdirde zayıflar
           sadece güçlünün güçlü olduğunu göstermek ve onları sindirmek için korunmaya başlarlar. Söz gelişi
           Hıristiyanlık muharref olmuş ilahi kökenli bir gelenek olarak Hz. İsa Mesih'in gelip kuracağı altın çağı
           beklerken Yahudilik ise Hz. İsa'yı inkar ve ret ederek tüm insanların Yahudilerin hizmetkarı olacakları
           altın çağ umudundadırlar.





            Dosta Doğru      Mayıs 2014                                                                    21
   17   18   19   20   21   22   23   24   25   26   27