Page 107 - Gülden Bülbüllere Aşk ve Muhabbet - Abdurrahim Reyhan Erzincani
P. 107
Gülden Bülbüllere 102
Zikr ü fikr ile ibâdetle varılmaz bu yola
Hizmetinde dâim ol şeyhin rızâsını dile
Hubb-ı lillah âşık ol gönlüne girmeklik ile
Sen seni mahv eylemektir "lâ"yı "illâ"dan garaz
Hubb-ı lillah geçiyor, demek ki meşayihi olmayan bir kimse, hiç bir
amelini Hubb-ı lillah, Allah (sevgisi) için işleyemez. Muhakkak ki o
ameline onun nefsi parmak atar, el atar.
Ama meşayihi olan bir kimsenin asla ve asla nefsi el atamaz. O
amelini Allah için işler.
Onun için kelamlar bunu ifade ediyor. Ama anlamayanlara bu
kelamlar ne kadar muhalif geliyor. Hangi kelam?
“Hasenetü'l-ebrar, seyyietü'l-mukarrebîn”
Hasene ne? Sevap.
Ebrar ne? Sevap işleyen.
Seyyie ne? Günah.
Mukarrebîn ne? İşlediği ibadetleri günah sayan zevat.
Mukarrebîn de bir kul, Ebrar da bir kul. Ebrar ibadet ediyor, sevap
kazanayım diye işliyor.
Mukarrebîn o ibadetten günahtır diye kaçıyor. Bakın şimdi ne kadar
ters, ne kadar yanlış anlaşılıyor. Halbuki bu böyle değil efendim.
Ebrar ameli işliyor, ameli alıp sarılıyor, kabulleniyor.
Mukarrebîn bu ameli işliyor, ama niye bu ameli kabullenmiyor?
Ebrar, bu ameli ben yaptım, kulluğumu yaptım, sevabını kazandım,
cenneti kazandım, diyor.
Fakat mukarrebîn öyle değil, ben kulluğumu yapamadım. Allah’ın
azabından, gadabından, elinden kurtaramadım. Yapıyor da
yapamadım, diyor. Kendinde öyle bir nedamet, bir düşkünlük var.
Kendisini aşağı, kusurlu, günahkar görmek var, yapamadım diyor.
Allah’a makbul olan amel de budur. Çünkü Peygamber Efendimiz
Miraç yaptığı zaman Cenabı Hak sordu:
“Ya habibim bana ne hediye getirdin?”