TEFRIKA- VESVESE- KABZ
Zikir esnasinda müride tefrika,vesvese, kabz hali âriz olursa Tacüddin Osmanî hazretlerinin tavsiyesine göre mürid eger yapabilirse soguk su ile yapamazsa ilik veya sicak su ile gusledip temiz bir elbise giyer ,halvete çekilip tazarru ve sükûnetle iki rekât namaz kilar.bildigi ve bilmedigi bütün günahlarindan Allah’a istigfar eder. Bir daha günahlara dönmemege azmeder. Bu hali ile vesevese ve kabz hâlinin zâil olmasi için teveccüh edip seyhinin simasini hatirlayarak râbita ile mesgul olur. Umulur ki bu hâli zâil olur. Eger bu hâl zail olmaz devam ederse “Ya Fa’âl” ismi-i serifine devam eder. Yine zâil olmazsa bilmelidir ki bu Allah’tandir.
Denilir ki:
Eger bu tefrika dünyevi islerle ilgili ise, meselâ alinip satilacak mübah bir seyle ilgili ise derhal o isi yapip kalbinden def etmelidir. Çünkü havâtir kalbin düsmanidir.onu bir an evvel oradan çikarmak lâzimdir.
Havâtir üç çesittir:
1-Nefsânî hâtir [yani kalbi tirmalayan düsünce ,üzüntü
2- Seytâni hâtir,
3-Melki hâtir,
Havâtirin hakkâni mi,seytanî mi oldugunu ayirt etmek çok güçtür. Kalbin altindan gelirse nefsânî ,kalbden gelirse seytanî, sagindan gelirse melekî, üst tarafindan gelirse hakkânidir. Bunu ancak zühd’ü takva ile süsleneler, agzina koydugu lokmanin helal olmasina dikkat edenler, kalbine her an sahib olanlar ayirt edebilirler. Gâfillerle oturup kalkanlar ayirt edemezler.
Bir de namazda veya ders esnasinda kalbine gayr-i mesru veya kötü seyler geldigi gibi namaz kilmamak , dersini çekmemek ,Kur’an okuyamamak haller zuhura geldiginde , bu hallere maruz kalanlar lokmalarinin helal olmasina ve görüstükleri kimselerin sâdik ve salih insanlar olmasina çok dikkat etmelidirler. Buna dikkat etmezlerse durumlari seriat ve tarikat bakimindan tehlikeli olur. Seriat ve tarikat isi, sakaya ve laubalilige gelmez.
Bazen de ders esnâsinda agirlik ve garib hayaller , acaib haller zuhur ederse , bunlar da sitigfar ve salevât-i serife ile o hallerinin zail olmasina çalisirlar.
Sayed geçmezse, konustuklari, beraber bulunduklari kimselere dikkat etsinler . kendi kendilerine zulmeden , çevrelerine eziyet eden kötü ahlâkli kimseler varsa onlardan uzak bulunsunlar.
Bunlari yaptiktan sonra da o acaib haller geçmezse zâhiri bir hastalik olmasi ihtimaliyle müslüman ve salih bir doktora muayene olmalidirlar. Sifa ve Tevfik Allah’dandir.
Bir de sigaraya mübtela olanlarin letâiflerinde ilerleme olmaz. Salik vaktinin kiymetini bilmelidir. Çünkü onun için vakitten kiymetli bir sey yoktur.vakit keskin bir kiliçtir. Bir anda geçer gider. Giden vakit geri gelmez. Vakitleri zikir ve murâkabe ile namazla, Kur’an okumakla degerlendirmek lâzimdir. Onun için Nâksibendi büyükleri her gece Fâtiha ,Kâfirun, Ihlas,Felak, Nas sûrelerini , Hasr sûresinin sonun da üç, Bakara sûresinin sonunda üç veya iki âyeti, gündüz ise Yasin sûresini okumayi vazife edinmislerdir.
Hâce Ali Râmiteni kuddise sirruh buyurmuslardir ki: “ Bir is üç kalb birlestigi zaman kulun muradi hasil olur: mü’minin kalbi , Kur’anin kalbi (yâsin sûresi),gecenin kalbi,. Yani gece teheccüd namazinda Yâsin sûresini okursa bu hâsil olur.
Teheccüd, israk, istihare ve kusluk namazlari hakkinda sunlari bilmen lâzimdir:
Teheccüd namazi: sekiz rek’attir.su terkib üzere kilinir:
Birinci rekâtta Yâsin sûresinin ( 1-11). Ayetler,
Ikinci rek’atta (12-21). Ayetler,
Üçüncü rek’atta (22-32). Âyetler ,
Dördüncü rek’atta (33-40). Âyetler,
Besinci rekâtta (41-50). Âyetler,
Altinci rek’atta (51-61). Âyetler,
Yedinci rek’atta (62-71). Âyetler,
Sekizinci rek’atta (72-83). Ayetler okunur.
Yâsin sûresini ezbere bilmeyen kimse her rek’atta Fatihadan sonra Ihlas sûresini veya bildigi sûreleri okur ve teheccüdü rek’attan az kilmaz.
(Burada müellif hazretleri teheccüd namazinin eda edilisini güzel bir sekilde tarif etmektedir. Ancak, “Amellerin Allah teâlâ’ya en sevimli olani, az da olsa devamli olanidir.”hâdis-i serifi geregince bu sekle güç yetiremeyenlerin bu önemli sünneti terk etmeyerek kolay olani seçip teheccüd namazini iki veya dört rek’at, fakat devamli kilmak suretiyle sünnet-i seniyyenin ifa edilmis olacagi erbabinca ifade buyrulmustur.
Teheccüd namazinin vakti gecenin son üçte biridir. Cenab-i hak buyurmustur ki:
“gecenin birazindan gayri saatlerinde kalk ,gecenin yarisi miktarinca . yahud birazini eksilt. Yahud o yarisinin üzerine ilave edip arttir. Kur’ani da açik açik, tane tane oku.”(müzzemmil sûresi /2-4) teheccüd bu sebeple gecenin son üçte birinde eda edilir.
“kutu’l-kulûb” müellifi Ebu Tâlib Mekki der ki: ayette,
“gecenin bir kisminda da uyanip sirf sana mahsus fazla bir ibadet olmak üzere gece namaz kil.”(isra sûresi /79)
Allah teâlâ yine ayette:
“onlar gecenin az bir kisminda uyurlardi.(diger saatlerini ibadetle geçirirlerdi.)”(zâriyat sûresi /17) buyurmaktadir.
Hücû: uyku , teheccüd:uykudan ibadet için kalkmak demektir.teheccüd namazi, gecenin bir kisminda uyuduktan sonra kalkilarak, sicak yatak terk edilerek kilinirsa teheccüd olur.
Peygamberimiz sallalahu aleyhi ve selem teheccüd manzini kildiktan sonra kibleye dogru oturur, sabaha kadar murâkebe ve zikirle mesgul olur.eger uyku galabe ederse uyur, sabah namazindan önce kalkar, abdest alir, sabahin sünnetini kendi mübarek hâne-i seâdetlerinde kilar, gizli gizli istigfar ile mesgul olarak mescide gider, sabah namazini cemaatle kildiktan sonra durumu müsaidse bulundugu yerde bâtinî vazifesiyle mesgul olmaya devam eder, degilse hâne-i seadetlerine giderdi. Hane-i seâdetlerinde günes doguncaya kadar vazifesiyle mesgul olur, bundan sonra iki rek’at israk namazi kilar, her iki rek’atta Fatiha’dan sonra Ihlas sûresini okur, bundan sonra gerekiyorsa istihare namazi kilardi. Bundan sonra eger önemli bir isi varsa yine ayni huzur ve sahv halinde kalbine yönelerek:
“ey Rabbim , her isimde yöneldigim sen ol. Her bir ise tesebbüs ettigimde maksudum sen , her çalismamda siginagim ve dayanagim sen ol, her isimde vekilim sen ol. Her hâlükârda beni muhabbet ve inâyetinle muhafaza eyle, beni dost edin!” duasini okuyarak giderdi.
“öyle adamlar vardir ki, ne ticaret, ne alisveris onlari Allah’i zikretmekten alikoyar.”(nur suresi/37) âyeti bunu ifade eder.
Sâlik de dünyevî islerini, zarûri ihtiyaçlarini ve rizkini kazandiktan sonra evine gider, yeniden abdest alir, halvetine girer, oturdugunda ilk is olarak seyhini simasini hayal eder , sonra murâkabe ve zikirle mesgul olur.
Kusluk nazmina gelince:
Oniki rek’attir.. her rekâtta Fatiha’dan sonra üçer Ihlas sûresini okur. Dört rekâttan az kilinmaz. Onun ilk vaktinde kilmadim diye birakmaz.gündüzün dörtte biri geçmeden kilabilir.
“miskatta” ta rivayet edilmistir ki :
“zeyd ibn-i erkam radiyellehu anhden rivâyet edildigine göre o, kusluk namazi kilan bir topluluk gördü. Dedi ki:” herkes bilir, bu namazi bu vakitte kilmak degil belirtilen vakitte kilmak efdâldir. Rasullullah sallahu aleyhi ve selem buyurmuslardir ki:
“Allah’a dönenlerin namazlari ,kumlarin kizmaga basladigi vakittedir.”
Namazini kildiktan sonra hazir bir sey varsa yer. Yalniz yemeyip kardesleriyle yemesi efdâldir degilse aile efradiyla yer . yalniz basina yememege özellikle dikkat eder. Sonra biraz kaylûle yapar. Yani istirahat eder. Ikindi namazindan sonra bulundugu yerde oturup bâtini vazifesiyle mesgul olur. Bu vakti mümkün mertebe kaçirmamaya çalisir. Burasi çok önemlidir. Yatsi namazini kildiktan sonra Kâfirun ,Ihlas, Felak, Nas sûrelerini,Hasir sûresinin sonunda üç âyeti , Bakara sûresinin son üç âyetini veya ilk iki âyetini ihlasla va kâlb huzuruyla okur. Zikrullah ile mesgul ve doymus olarak uyur. Yatarken üç defa:diyerek istigfar eder.
Bunlar, dünyevi bir mesgalesi olan, kendi maisetini kendisi temin etmekle mükellef bulunan sûfilerin riâyetle mükellef bulunduklari vazifelerdir. Herhangi bir dünyevi mesguliyeti olmayan sûfiler ise, gece ve gündüz ibadet ve taatla kendilerini vakfedip her an Allah ile olmanin cehd ü gayretine dalmis bir halde bulunmalidirlar.
Ebu’l-Abbas Kassab der ki:”benim sabahim aksamim yoktur. Bütün vakitlerim fenâ deryasina dalmistir. Fakat halk bizim zahirdeki hallerimizi ve fiillerimizi görmektedir.”
Fena ve beka ehli olanlar kuvvetli bir azim gösterip mücâhede yaptiktan sonra vicdanlari mutmain oldu, büyük surura erdiler. Müsahede ehli oldular. Onlara murad ehli nazariyla bakildiginda onlarin muradsiz olarak döndükleri görülür. Fakat onlar makamlrini va kerâmetlerini birer hicâb olarak görürler.
Kâlb kapilarini bütün cismânî ve rûhaî lezzetlere kapatmislar, ancak Allah’i istemislerdir. Fenâ mertebesine varmak ancak Allah’in bir lütfudur. O’nun vergisidir. Allah’in seçtigi kullar ancak oraya varabilirler.
Sünnet-i ilâhiyye bunun igreti bir vergi olarak degil hakiki bir vergi olmasi üzere câridir. Bunun için fena makamina ulasmanin kendi halinden dönebilmsi söz konusu degildir. Bu sebeble ,”fâni eski haline tekrar dönemez” denilmistir. Zunnûn misrî hazretleri demistir ki :” dönen ancak Allah yolundan dönmüstür. Eger hakikaten o makama varsaydi dönmezdi”.