KERÂMETLER VE HÂRIKALAR

Sâdik mürid ihlâsla zikre devam ederken ona acaib haller ,garip harikalar gelebilir. Bunlar onun kalbini tatmin için, ünsiyet peyda etmesi için Allah’tan bir fazl u ihsan olarak gelir. Böyle bir durumda kula gereken sey onunla mesgul olmayip gurura kapilmamasidir. Eger bu gibi seylerle mesgul olursa yolda kalir. Ilerleyemez. Bunun için ârifler demislerdir ki:

“Müridlerin çogunun yolda kalmasinin sebebi kerametlerle mesgul olmalari ve o kapida kalmalaridir. En büyük keramet hazret-i Muhammed aleyhisselam’in seriatini yasamak ve her biri bir karanligi aydinlatan yüce sünnetine tabi olmaktir.

Seyh Muhyiddin Arabi kuddise sirruh , büyük ârif Abdülkerim Ciyli hazretlerinin “el-Esfar”inda naklettigi sekilde der ki: “Kerâmet , Allah Teâlânin el-Berr ism-i celilinin tecellisi olup ebrardan olan kularina layik olduklari vakit mükafat olarak verir. Duruma ve münasebetine göre zuhur eder. Herkesin farkina vardigi bir durum yoksa onu sadece onunla mesgul olan görür.”

Kerametler hissi ve manevi olmak üzere iki çesittir. Hissi kerametler, duyu organlariyla görülüp algilanabilen ,manevi kerametler isi duyu organlariyla görülemeyen kerametlerdir.

Avam tabakasi ancak hissi kerametleri anlayabilirler. Mesela gönülden geçeni bilmek, kimselerin görmedigi geçmis olaylardan haberler vermek , su anda baska bir yerde vuku bulmakta olan bir hadiseyi, vaki olacak bir isi bilmek, , su üstünde yürümek , ateste yanmamak , tayy-i mekân yapmak , topluluklar içinde gözlerden gizlenmek, ayni anda birkaç yerde görünmek gibi.

Fakat mânevi kerâmetlere gelince bunu ancak Allah’in kullarindan havass tabakasinda olanlar bilebilirler. Avamdan olanlar bunlari bilmezler, farkina bile varmazlar. Bu mânevi kerâmetler de seriatin beyan ettigi edeblere riâyet etmektir. Yüksek ahlâki incelikleriyle yasamaya muvaffak kilinmak, bir sürü safsatalardan uzak durmak, farz ibadetleri mutlaka vakitlerinde eda etmege azimli olmak , buna itina göstermek, hayirli amellere kosmak, kalbinde insanlara karsi zerre kadar kin ,kibir, hased tasimamak, kalbi bütün kötü sifatlardan temizlemek, nefy ü isbat ve murâkabelere önem verip bir tek nefesini gafletle geçirmemege çalisarak kalbini süslemek, kendi içinde Allah’in haklarina riayet etmek, kalbinde Rabbi’inin eserlerini aramak, her nefes alip verdikçe onu murâkabe edip gaflet etmemek, her nefes alis verisinde onun huzurunda bulundugu idrâkiyle yasamaktir.

Bütün bunlar Allah dostlarinin mânevi kerâmetleridir.bunlara ne bir mekir tesir edebilir,ne de bir istidrac. Çünkü bunlarin her biri, Allah’a ezelde verilen sözün ifâsina sadakatle çalismaktir. Ahde vefadir.her türlü garazdan uzak ,tertemiz bir niyetle Allah’a dönüstür. Allah’in vücuda getirdigi her seyde kazâya rizâdir.

Bu kerametlere melâike-i mukarrabun ve seçilmis kullar tesirde bulunamazlar. Halbuki bunlardan önce halkin anlayabilecegi söyleyerek misal verdigimiz kerametlere her zaman hile girebilir.mekirden sâlim kalamaz .sonra biz böyle setlerden çogunu, hakikatina nüfuz edemedigimiz için keramet zannederiz.halbuki keramette aranan ilk sart istikamettir.

Hakiki keramet , sirat-i müstakimde olmanin bir mükâfâti olunca bu Allha’in sana amelinin zevkini duyurmak için ihsan ettigi bir keramet olabilir.eger sen de bununla mesgul olursan Allah sana bundan hesab soracaktir. Halbuki biraz önce saydigimiz mânevi kerametler ise bütün bu tehlikelerden uzaktir. Çünkü her seyden önce ilme dayanmaktir. Ilmin serefi, sana onun mekir ve desiseden sâlim olacagini temin eder.

Allah’in koydugu hadler, O’nun mekrine karsi ag olarak kullanilamaz . Ona kemend atilamaz . Çünkü seriatin koydugu sinirlar, seadete götüren yolun ta kendisidir. Ilim, seni kendi amelini begenmekten ve gurura düsmekten alikoyar. Sana gelen kerametin Allah’dan geldigine seni uyararak bu noktaya Allah’in tevfikiyle geldigini ,O’nun hududlarina yine ancak O’nun yardimiyla riayet edebildigini sana ihtar eder. “sakin kendini begenmeyesin!” der. Böylece bir kimse kendisine keramet gelince hemen Allah’a siginir. Allha’tan onu gizlemesini ister. Halk arasinda da sanki hiçbir sey olmamis gibi durur.

Matlub olan hazret-i peygamber’in ögrettigi ilimdir. Fayda onunla temin edilir.Onun icablarini tamamiyla tamamiyla yerine getiremese bile yine avamdan farki vardir. Çünkü Cenab-i Hak “hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?”(zümer süresi/9) buyurmustur.

Sünnet-i seniyyeye sadakatle bagli âlimler iblis’in tuzaklari degisik örtüler altinda takdim etmesinden emin olan zâtlardir. Enfüs ve âfâki müsahede ederek Allah’a dönen ve O’na dogru yola çikan kullara Allah’dan gelen kerametler onlarin Allah’a müstak ve O’na kavusmayi sabirsizlikla bekleyen kimseler olduklari ve durmadan ilerledikleri içindir.

Ilim husûsidir. Çünkü dünya ona vatan olmustur. Ilmin hududlari disindaki harikulade seylerin vatani ise degildir. Dünya zemininde onun kanunlarina zid sekillerde zuhur etmeyen seylere keramet denmez. Ilahî bir tarif ve açiklama ile beyan edilmedikçe keramet olmayacagina göre bu ancak ilimdir. Keramet-i ilâhiyye ise, ancak Allah teâlâ Hazretlerinin dünya zemininde, ilmin hududlari dahilinde fakat ilmin üstünde bazi kullari kanali ile zuhûra getirdigi harikulâde hallerdir.

Bâyazid Bistâmi Hazretlerine yerin dürülmesi soruldu, söyle cevap verdi: “bu hiçbir sey degildir. Iblis bir nefesde mesrikdan magribe giderse düsünmen lazimdir ki bu Allah indinde bir mekân bile degildir.”

“havada oturmak nasil mümkün olur?” diye soruldu . söyle cevap verildi: “kus gökte rahatlikla oturabiliyor. Mü’min bir kul ise Allah katinda kustan üstündür. Kus, bir mü’minin yapmaya muktedir oldugu seylerden sadece bir tanesini yapabilmektedir. Üstelik bu hal onda bir igreti olarak bulunmaktadir.”

Sonra söyle iltica etti: “Ey Rabbim, birçok kullarin seni cennet için istediler. Sen de onlari cennetle mesgul ettin. Ben de beni senin sirlarina âsinâ kilmani istiyorum.”

Hazret-i bistâmî, bu ilticasiyla Cenab-i Hak’dan ilim istemistir. Çünkü Cenab-i Hakk’in kula en büyük ihsani ve ona verdigi en büyük keramet, büyük ikram ilimdir.

“Hadîka”da der ki:

“Seyhimiz Mevlânâ Hâlid Ziyauddin Bagdâdî , müridlerin her farz namazindan sonra kapsamli bulunan su salevât-i serifeyi okumalarini emretti:

Her sabah ve aksam onar kere su salevât-i serifeyi okumalarini emretti.

Yine bütün müridlere: Ehl-i sünnet ve’l cemaat itikadini muhakkak saglam bir sekilde ögrenmelerini, fikhî bilgilerini muhakkak ögrenmelerini, ilim ögrenmege ve ögretmege gayretli olmalarini, eger yapamazlarsa ilim yolunda olanlara ihlasla yardimci olmayi, sununla bununla münakasayi birakarak riyakârliktan vazgeçmeyi, Âlimlere hürmet etmeyi, fakirlere her zaman yardimci olmayi, onlara yumusak, tatli konusmayi, kanaat ve zühde sarilmayi, Allah’dan baska her seyden , içinde Allah’in rizasi olmayan her isten yüz çevirmeyi, güzel ahlâkli olmayi, tarikat âdâbina riayet etmeyi emreder, Islâmiyetin sevmedigi kötü amellerden nehyederdi.

Yine sabah ve aksam üçer defa, Cuma geceleri yüz defa,diye salât etmelerini, her gün kirk defa “Ya Samed” ism-i celiline devam etmelerini ve bunun açligin devasi oldugunu beyan ederlerdi.

Günde yirmi yedi defa:demelerini, bunun giybete keffaret olacagini söylerlerdi.

Sabah namazini kildigimiz zaman günes doguncaya kadar ihvanimizla birlikte kur’an okumak için oturmamizi, günes dogdugu zaman hatm-i hâcegân yapip bunu ayni sekilde aksam namazindan sonra da yapmamizi buyururdu. Ancak bu hatme-i hâcegânin iki sarti oldugunu söylerlerdi:

1:Hatm-i hâcegân yapilirken tarikatimiza girmemis bir yabanci bulunmayacak,

2:Kapi kapatilacak, bunun delilinin ,bahsi geçen yerde seddad bin Evs hadisi oldugunu çünkü rasûl-i Ekrem sallalahu aleyhi ve sellem’in buyurdugunu anlatmistik.

HATME-I HÂCEGÂN

Hatme-i hâcegân yapilirken gözler kapatilacak, yirmi bes defa istigfar edilecek , diz çökerek oturulacaktir.

Hatme-i hâcegânin rükûlari ise sunlardir:

7 adet Fâtiha-i serife,100 adet Salevât-i serife,79 adet Elem-nesrah leke sûresi,1001 adet Ihlâs-i serif,7 adet Fâtiha-i serife.

Nebî sallalahu aleyhi ve selem Efendimize salevât-i serife getirip sevabini önce O’nun rûh-i âlilerine, sonra Al-ü ashâbinin, sonra evliyaullah ve mesâh-i kiram hazarâtinin ruhlarina hediye edilip su duâ okunacaktir: