Page 293 - Gülden Bülbüllere Tasarruf - Abdurrahim Reyhan Erzincanî
P. 293
Tasarruf 281
salondaki koltukların birinin üzerinde oturmuş, bizi bekliyordu.
Salonda hizmet eden ağabeylerimiz vardı. Ali Bey kan alacağı
tüpleri ve enjektörü çıkardı. Kan almak için müsaade istedi.
Abdurrahim Efendim Hazretleri:
˗ Biraz dur. Sen buraya gönlünde iki dilek tutarak geldin. Bu
dileklerinden birincisi olur, ikincisi olmaz.
buyurunca beyaz yüzlü ve gür beyaz saçlı bir kişi olan Ali Bey’in
yüzü ve saçlarının dibine kadar kafası kıpkırmızı oldu. Ne
diyeceğini şaşırdı. Bizler de şaşırdık. Ali Bey bir şeyler söylemeye
çalıştı, ama olmadı. Abdurrahim Efendim:
˗ Şimdi kanı alabilirsin.
dedi. Kan alma işlemi bittikten sonra orada bulunanlara:
˗ Misafirimize izzet ve ikramda bulunun, kahvaltı hazırlansın.
buyurdular. Hep beraber aşağı mutfağa indik. İhvanlar Ali Bey’e
şaka ile karışık:
˗ Hayırdır Hocam! Efendim Hazretleri’ni imtihan mı ediyor-
sun? Ne dilek tutmuştun?
diye sordular. O da soruyu “yok bir şey” diyerek geçiştirdi. Ama ben
dönüş yolunda kendisine:
˗ Hayırdır Ağabey! Başhekim mi olmak istiyorsun?
diye takıldım. Dileğinin ailesi ile ilgili olduğunu ima ederek bana
biraz ailesinden bahsetti. Konuşmalarından ihvanların Abdurrahim
Efendim’den hep mürşid-i kâmil diye bahsetmeleri üzerine
gönlünden bir dilek tuttuğu, “eğer gerçekten kâmil bir mürşid ise
gönlümden geçen bu dileği bilir” diye düşündüğü ve bu yüzden
kendince böyle bir yola başvurduğu, yani kan almak bahanesiyle
İncek’e geldiği anlaşılıyordu.
Efendim Hazretleri herhâlde Doktor Bey’in hastanedeki
hizmetlerinden dolayı onu kendisine muhatab alıp onun gönlünden
geçenlere cevap vermişti. Mürşid-i kâmile bağlanmak ise nasib
işidir. Efendim Hazretleri sohbetlerinde “En azından ‘Hakk
dostudur’ diyerek bir mürşidi sevip ona bağlanmak, gönül müridi
olmak önemlidir. Yoksa keramet bekleyen bir göz müridi olarak ona
bağlanmanın sonu gelmez” diyordu.