Page 294 - Gülden Bülbüllere Tasarruf - Abdurrahim Reyhan Erzincanî
P. 294

282                                         Gülden Bülbüllere

                                Ali Sinan Bilgili

            Mürşid-i kâmilin her hâli keramettir. Onlar Allah dostu oldukları
          için yemeleri, içmeleri, istirahatleri, sohbetleri her hâlleri Allah’tan
          ayrı değildir. Abdurrahim Reyhan Hazretleri’nin müşahede ettiğim
          bazı sîret özelliklerini ifade etmeye çalışacağım:
            Efendim’in diğer insanlardan farklı özellikleri ilk bakışta dikkati
          çekiyor ve tabii olarak insanlarda bir hayranlık hissi uyandırıyordu.
          Mah cemali keskin çizgilere sahipti. Bu çizgiler vakar ve kararlılığın
          ifadesiydi. İster müntesib, ister zahir ehli, ister zengin, ister fakir kim
          olursa olsun herkese karşı nezaketle davranıyor, fakat tavırlı bir du-
          ruş sergiliyordu. İstanbul’daki dergâhın bahçesindeki güllere yakla-
          şımı da sanki bir canlıyı incitmekten çekinen bir tarzdaydı. Beşere,
          nebatata,  hayvanata  davranışlarında  gönül  incitmemeyi  şiâr  edin-
          mişti.
            Sohbetlerinde dünyanın en güzel kelimesi olan “aşk” kelimesine
          başka bir anlam veriyordu. Çünkü belli ki âşık kendisiydi. Cenab-ı
          Hakk’a olan aşkının ruhunun ve bedeninin her zerresine işlediği hâl
          ve hareketlerinden anlaşılıyordu. Zira “Allah” (cc) lafzı onun dilin-
          den bir başka ses ve ahenkle çıkıyordu.
            Kendisinden dua isteyen zahir ehlinin ve müridanının hastala-
          rına,  dertlilerine,  borçlularına  bolca  dua  ederdi.  Müntesiblerinin
          dertleriyle dertlenir, hüzünlenirdi. Onların dertlerinden kurtulmaları
          için sabretmelerini tavsiye ederdi. Hüzünden bahsederken de kor-
          kutmaz, ümit verirdi. Kahkaha atmaz, sesli gülmezdi. Sadece mah
          cemalinde bir gül açar gibi tebessüm eder ya da gülümserdi.

            Başparmakları dışarıda kalacak şekilde sağ elini sol elini içine
          koyar, vücudunu hafif sola salar, boynu bükük bir şekilde tevekkül
          ederdi. Tevekkülünde sonsuz bir samimiyet ve teslimiyet hissedili-
          yordu. O demde sadece Allah (cc) ile olduğu hazır bulunanlara ak-
          seden ve onları ihata eden feyz-i ilahiden, cezbelerden anlaşılıyor ve
          fark ediliyordu. Tevekkül hâlindeyken huzurunda bulunanlar zama-
          nın durduğunu zannederler ve hissederlerdi. Bu hâlden çıkışı da yine
          sanki uzayın sonsuzluğundan geldiği hissini veren derin bir “Allah”
   289   290   291   292   293   294   295   296   297   298   299