Page 26 - Gülden Bülbüllere Tasarruf - Abdurrahim Reyhan Erzincanî
P. 26
14 Gülden Bülbüllere
ğına, hiçbir şeyin onun bilgisi dışında cereyan etmediğine öyle iti-
kadım vardı ki bundan kendilerine bahsetmek lüzumsuz ve abes
olurdu.
Daha çok acayip şeyler gördük. Mesela bir defasında masa üs-
tüne örtülen bir masa örtüsünün saçaklarını teşkil eden her bir ipliğin
ucunda birer ağız olduğunu, bu ağızların içinde net olarak görülen
dillerin devamlı olarak Allah’ı zikrettiklerini açıkça gördük. Ama bu
gibi hâllere lüzumundan fazla kıymet vermedik, bunlardan asla gu-
rur duymadık Allah’a şükür.
Paşa Hazretleri bize çok iltifat ederlerdi. Bilhassa ilk zamanlar
her huzuruna çıkışımda ayağa kalkarlardı. Bunu ben hiçbir zaman
hazmedemez, bu gibi iltifat ve itibardan huzur duymaz, bilakis ezilir,
ağlar mahvolurdum. Hatta bir defasında Erzurum’da bir evde misa-
fir bulunuyorduk. İkindi namazı kılınacaktı. Paşa Hazretleri sırtın-
daki cübbeyi çıkartıp bize giydirdi, başındaki sarığı çıkarıp bizim
başımıza sardı ve namazı bizim kıldırmamızı emretti. Ben bu iltifat
karşısında ezilmiş, mahcubiyetten bitkin bir hâle gelmiştim. Bunu
hisseden Paşa Hazretleri’nin:
˗ Benim efendim, neden böyle yapıyorsun? Sen bizim büyü-
ğümüzsün!
demesi üzerine, gayr-ı ihtiyarî mübareğin yüzüne karşı:
˗ Etme, etme, etme!
diye bağırmışım. Bunun üzerine namazı kendileri kıldırdılar. Bu ha-
disede bize manevî bir terbiye vermenin, manevî bir geçitten geçir-
menin gerçekleştiğini hissettim.
Bu gibi hâller pek çok defa tekrar etti. Zahirde çok hoş görünen
bu hâllerin hiçbirini hiçbir yerde mevzu etmedik. Zira bu hâllerin
hepsinin Paşa Hazretleri’nce lüzumlu görülen, terakkinin gereği
olan lütuflar serisi olduğunu idrak ediyordum.
Bir gün, Karakaya köyünden yukarıya, dağları aşarak Veysel Ka-
ranî Hazretleri’nin dergâhına heybe ile bir emanet götürüyorum.
Heybeyi sırtlayınca, Zeki isimli bir kimse arkamdan yetişip bana sa-
taşarak gitmeme mani olmaya çalışıyor. Heybeyi yere bırakıp, o şah-