Page 21 - Gülden Bülbüllere Tasarruf - Abdurrahim Reyhan Erzincanî
P. 21
Tasarruf 9
Bu arada, babamın vefatında bir akşam evimize kısa bir tâziye
ziyaretinde bulunan ve daha sonra bir daha görmediğim Dede Paşa
Hazretleri’nin çok büyük bir zat olduğu, tevazuu, kemalatı, sohbet-
leri, beyitleri, aşkı, muhabbeti bütün ihvanlar ve büyüklerimiz ara-
sında söylenir, tekrarlanır olmuştu. Kendisine içimizde bir sevgi be-
lirmekle beraber, mürşid olduğu ve inabe verdiği hususlarında kesin
bir bilgim yok idi.
1957 senesinin sonbahar aylarında bir rüya gördüm. Rüyamda
Haydarpaşa İskelesi’nden bir vapura koyun doldurmuşuz. Bunların
sevk ve idaresi Dede Paşa Hazretleri’ne aitmiş. Bu koyunların boy-
ları, renkleri, giyimleri ve güzellikleri bir çırpıda değişiyor ve ko-
yunlar tepeden tırnağa bembeyaz elbiseler giymiş, adedi belirsiz nur
gibi, huri gibi birer kız hâline geliyorlar. Bunları Paşa Hazretleri ile
birlikte Karaköy tarafına getirdik. Paşa Hazretleri orada emretti ki:
˗ Şimdi bunları Galata Köprüsü’nden Eminönü tarafına geçi-
receğiz. Ben önden yürüyüp onları çağıracağım. Onlar pe-
şimden gelecekler. Sen geride kalanları toparla getir.
Yürüyoruz. Galata Köprüsü dolu doluya! Paşa Hazretleri’yle ara-
mızdakiler bazen bembeyaz renkte bir koyun sürüsü, bazen beyaz
giysiler içinde huri gibi, melek gibi munis, güzel kızlar şeklinde gö-
rünüyorlar. Böylece Eminönü tarafına geçtik. Ben de uyandım. Uya-
nır uyanmaz Paşa Hazretleri’ne bir gönlüm aktı, bir muhabbet duy-
dum ki hemen gidip kendisine kavuşmak arzusu içimde dayanılmaz
bir his hâlinde belirdi. Yani öteden beri dedeme duyduğum sevgi,
aşk, muhabbet, iştiyak aynen bu tarafa çevrildi. Fakat bu dayanılmaz
arzuyu çeşitli sebepler ve mecburiyetler dolayısıyla üç ay gizlemek
zorunda kaldık.
Aradan üç ay geçtikten sonra bir gün işittik ki Dede Paşa Hazret-
leri Erzincan’a gelmiş ve bizim bulunduğumuz yeri teşrif etmek
üzere imiş. Bu haberi duyunca elimdeki çay bardağını tutamaz ol-
dum. Rahatsızlandığımı beyan ederek meclisten ayrıldım. Ne oldu-
ğunu kelimelerle anlatamayacağım bir hâl ile evimize koştum. Evin
içine girmedim. Merek dediğimiz, hayvanlarımızın otunu, samanını,
yemini koyduğumuz yere kendimi attım. Orada tepindim, çarpın-
dım, yuvarlandım, ağladım, haykırdım, sızlandım. Üstüm, başım,