Page 35 - Gülden Bülbüllere Altin Silsile - Abdurrahim Reyhan Erzincani
P. 35
Gülden Bülbüllere
İkinci bir emrine imtisalen bastım omzuna çıktım. Resmi gi-
dermek isterken emretti ki:
—Ya Ali, ne yukarı bak, ne de inişe bak. İşini bitir, in aşağıya.
—Biz dedik ki ne var ki bir yokuşa bakalım. Bir yokuşa baktım
ki Hazreti Resulullah’ın başı yedi kat arş-ı âlâyı aşmış, yukarıya
gitmiş. Korktum, titreme aldı beni.
—Ya Ali, işini gör önüne bak dedi, emretti.
—Ben işimi görüp, inerken bir de inişe bakalım dedim. Bir de
inişe baktım ki Hazreti Resulullah’ın ayakları yedi kat zeminin
altına uzanmış görünmüyor; nihayeti görünmüyor. Yine korktum.
—Ya Ali, işini gör de aşağıya in, diyor.
—Ben de işimi bitirdim, aşağıya indim.
Veysel Karani Hazretleri buyurmuş ki:
—Sen bir parça görmüşsün.
Öyleyse demek ki Peygamber Efendimiz’in zahirde de bir cese-
di vardı, maneviyatta da onun bir cesedi vardı.
Onun maddiyattaki, zahirdeki cesedi ashabı ileydi, insanlar
ileydi. İnsanları Hakk’a davet ediyor, zahirdeki cesediyle irşat edi-
yordu. Fakat manevi cesedi Allah ile beraberdi.
Kudsî hadisler var, yani kudsî -kıymetli- hadisler. Bunların ma-
nası kimin? Allah’ın, lafzı Peygamber Efendimiz’indir.
Peygamber Efendimiz’in söylemi, onun ağzından duyulmuş
ama manası Cenabı Hakk’ındır.
Peygamber Efendimiz, onları söylemiş ama kendi bilgisiyle,
iradesiyle söylememiş.
Kendisi, varlığı o zaman yok olmuş. Allah’ın varlığı onda tecel-
li etmiş, Allah’ın varlığı söylemiş.
Mansur’dan da söylenen söz bu idi, Mansur’un sözü de buydu.
O söz Mansur’un değildi.
Öyleyse Peygamber Efendimiz’in böyle bir maneviyatı varsa iş-
te buna velayeti deniyor.