Page 55 - Gülden Bülbüllere Altin Silsile - Abdurrahim Reyhan Erzincani
P. 55

Gülden Bülbüllere

            Bir rüyada ahir zaman Peygamberinin Mekke’den Şam’a sefer
          yapacağını  görmüş.  O  sefer  yaptığı,  yol  üzerinde  konakladıkları
          yerde bir kuyu varmış. O kuyunun su vermesini Kitap’ta gösteri-
          yor.  Orada  kurumuş  bir  ağacın  yeşereceğini  gösteriyor.  Bir  de  o
          kervan  üzerinde  bir  bulutla  gelecekler.  Bunu  görüyormuş.  Tabii
          kendi  ilmine  göre  bunun  zamanının  yakın  olduğunu  biliyormuş.
          Ama  yaşlı  olduğu  için,  “görebilir  miyim,  göremez  miyim”  diye
          ağlarmış. İncil’i her okuyuşunda ağlarmış. Onlara dermiş ki:
            —Ne zaman ki Hicaz’dan gelen, güneyden gelen bir kervanın
          üzerinde bulut görürseniz gelin bana müjdeleyin.
            İşte gelmişler:
            —Ya Ulu! Bir kervan geldi. Üzerinde de bulut var, demişler.
            Bakmış, görmüş, sevinmiş. Bayılır gibi olmuş. Bayılmış, ayıl-
          mış; bayılmış, ayılmış. Bu ne kadar aşk! Ayılınca demiş ki:

            —Bu bir rüya mı? Yoksa gerçek mi?
            —Rüya değil, geliyorlar.
            Gelmişler  hepsi  ağaçların  dibine  inmişler.  Peygamber  Efendi-
          miz  kuru  ağacın  dibine iniyor.  Ve  rahip  bunu  da  görüyor.  Sonra
          susuz kalıyorlar. Orada kurumuş bir kuyu var, suyu yok. Peygam-
          ber  Efendimiz  ona  ağzını  değdirince  su  geliyor.  Rahip  cennetten
          müjdelenmiş gibi bayılıyor, ayılıyor. İşte o rahip o kervanı çok bir
          masrafla davet ediyor. Davet edilince hepsi davete gidiyorlar. Pey-
          gamber Efendimiz gitmiyor. Oradaki eşyalara bir bekçi lazımmış,
          hepsi  gidiyorlar.  Peygamber  Efendimiz’e  de  çok  ısrar  ediyorlar.
          Fakat O gitmiyor, orayı bekliyor. Gidenleri de rahip karşılıyor. En
          önce şarap ikram ediyor.
            Sonra misafirleri inceliyor. Kitap’ı açıp bakıyor.
            —Eyvah aradığım bunların içinde yoktur, diyor. Soruyor:
            —Eşyaların yanında kimse kaldı mı? Ebu Cehil:

            —Bir yetim kaldı orada, diyor.
            Hz. Hamza ona bir yumruk vuruyor.
            —Niye demiyorsun ki, hepimizin akıllısı orada kaldı?
   50   51   52   53   54   55   56   57   58   59   60