Page 57 - Gülden Bülbüllere Altin Silsile - Abdurrahim Reyhan Erzincani
P. 57
Gülden Bülbüllere
—Ya Resulallah işte Ebu Cehil’in başı.
Baş yuvarlanmış şeklini kaybetmiş, tanınmıyor. Peygamber
Efendimiz diyor ki:
“Ben oğlan iken güreştim, arkası yaralandı. O yaranın izi var-
dır muhakkak. Cesedini göreyim de iz varsa odur. Her nebinin bir
firavunu vardır. Benim firavunum da Ebu Cehil’di.”
Peygamber Efendimiz geliyor. Cesede bakıyor. Çocukken gü-
reştikleri yerde taş varmış. Taşla arkası yarılmışmış. Orada yara
izini görünce: “Tamam, bu Ebu Cehil.” diyor.
Ebu Cehil’in ismi Ömer bin Hişam. İki Ömer vardı. Gavur oğlu
Ömer, Hattab’ın oğlu Ömer. Peygamber Efendimiz, şöyle dua etti:
“Bu iki Ömer’in biri ile dini yücelt. ”
36
Cenabı Hak Hattab’ın oğlu Ömer’e nasip etti. Fakat ikisi de
güçlüler. Kuvvetliler. Ama Ebu Cehil zenginlikte daha güçlü. Ül-
kenin en zengini o imiş. Ondan sonra Sıddık-ı Ekber Efendimiz.
Babası Hişam, Ebu Cehil’e diyor ki:
—Oğlum bunlara, gençlere, sen yedir, giydir. Bunlara kendini
ağa olarak tanıt. Büyüdükleri zaman sana hizmet etsinler, hizme-
tinden çıkmasınlar.
O zaman Mekke’de kim güçlü, kuvvetli ise o bey oluyormuş.
İlim, tahsil vesaire yok. Böylece Ebu Cehil gençlere yediriyor,
içiriyor. Onlara kendisini o kadar sevdiriyor ki 360 tane genç tâbi
oluyor ona. “Yat” derse yatıyorlar, “kalk” derse kalkıyorlarmış. Bir
gün Peygamber Efendimiz’e diyor ki:
—Ya Muhammed senin elbiselerin eskimiş, sen de gel, benim
oğlanlarıma karış, sana elbise alayım, diyor.
Peygamber Efendimiz gitmedi.
“Senin zenginliğin var, ama nesepte ben senden üstünüm. Ben
sana tâbi olamam. Senin elbiseni de istemiyorum.” dedi. Ebu Cehil
ona:
36 Tirmizî, Menâkıb, 18