Page 209 - Gülden Bülbüllere Aşk ve Muhabbet - Abdurrahim Reyhan Erzincani
P. 209

Gülden Bülbüllere                                                   204
          birbirlerinden ayrı değiller.  Onun hakkında buyuruyor ki “Ümmetin
          en büyüğü, ümmetin en hayırlısı.”
          Veysel  Karani  Hazretleri’ne,  Peygamber  Efendimiz  vasiyet  ediyor,
          “Hırkamı  ona  götürün.”  diyor.  Götüren  kim  oluyor?  Hazret-i  Ali
          Efendimiz’le Hazret-i Ömer (radıyallahu anhum) Hazretleri. Hırkayı
          götürüp onu buluyorlar, hırkayı ona veriyorlar. Hırkayı almıyor. Diyor
          ki,
          — Bunun bir hakkı vardır, hakkını icra edeyim de ondan sonra, diyor.
          Ama  Peygamber  Efendimiz’in  de  emri  var.  Buyuruyor  ki
          Arabistan’da,  Hicaz  bölgesinde  iki  kabile  varmış,  bunların  koyunları
          çok  imiş,  Peygamber  Efendimiz  o  iki  kabileyi  zikrediyor,  “O  iki
          kabilenin  koyunlarının,  kıllarının  adedince,  Üveysin  şefaatiyle  benim
          ümmetimin asileri cehennemden kurtulacak.” buyuruyor.
          İşte  bunu  biliyor  Veysel  Karani.  Hazret-i  Ömer  de  Hazret-i  Ali  de
          tabii  biliyorlar  bu  hadisi.  Hadisler  kimden  alındı?  Zaten  onlardan
          toparlandı.
          Orada  işte  secdeye  kapanıyor  ve  secdede  Cenabı  Hak’tan  günahkar
          ümmeti diliyor. Peygamber Efendimiz’in ümmetinin günahkarlarının,
          Allah'tan  affını  diliyor.  Bunun  için  uzun  boylu  orda  kalıyor.  Uyudu
          zannediyorlar  veyahut  da  bayıldı  zannediyorlar.  Bunu  kaldırmak
          istiyorlar, kaldırıyorlar. Doğrulunca,
          —Niçin  acele  ettiniz?  Biz  hırkanın  hakkını  icra  ediyorduk,  hakkını
          ödüyorduk.  Ümmet-i  Muhammed’in  günahkarlarının  dörtte  üçünü
          Allah'a  affettirdim,  geri  kalan  birini  de  affettirmek  istiyordum,  beni
          kaldırdınız, diyor.
          Şimdi  buradan  da  ne  anlaşılıyor?  Zâhirde  Allah'ı  görüyor,  yine
          Allah'tan isteseydi, ayıkken de isteseydi. Demek ki hal sahibi veyahut
          maneviyat sahibi, o istekte ne oluyor? O istekte bir başka hal tecelli
          ediyor, başka bir âleme geçiyor. Orada başka bir istek oluyor, onda
          başka bir arzu oluyor. Bundan bu anlaşılıyor.
          Şu da var,
          Peygamber  Efendimiz,  Bedir  Muharebesi'nde  toprak  attı,  düşman
          basıldı. Ayet-i kerime nazil oldu. “Habibim o toprağı sen atmadın, biz
          attık” buyruluyor. Peygamber Efendimiz bütün savaşlarda o toprağı
   204   205   206   207   208   209   210   211   212   213   214