Page 27 - Gülden Bülbüllere Tasarruf - Abdurrahim Reyhan Erzincanî
P. 27
Tasarruf 15
sın sataşmasını bertaraf edip, onu bitap bir hâlde bırakıp yoluma de-
vama başlıyorum ki bu anda yeniden yetişip arkamdan bana sarılı-
yor. Tekrar heybeyi bırakıp, onu çiğnercesine bir hırpalama ile yere
serip yeniden ilerliyorum. Böyle, böyle zirveyi aştıktan sonra artık
bir daha peşimden gelemeyip kayboluyor. Bu arada geçtiğim arazi,
köyler ve görülen her şey altından yapılmış vaziyette. Veysel Karanî
Hazretleri’nin dergâhına varıp bir de bakıyorum ki o güne kadar hiç
gidip görmemiş, hiç tanımamış olduğum Aşağı Lori Köyü‘nün mey-
danı ve Paşa Hazretleri’nin konağı. Emaneti oraya teslim ediyorum.
Köy, meydan, konak ve bütün arazi altından.
Hâl olarak gayet net ve canlı gördüğüm bu zuhurattan sonra, me-
rak ederek heybe ile geçtiğim yerleri görmek için hususi olarak yaya
ve yalnız, zahirde ve bedenen gezerek tetkik ettiğimde, hâl içinde
altından yapılmış olarak gördüğüm bütün arazi, köy ve çevrelerin
aynen o boyut ve şekillerde fakat toprak ve taş olarak ve tabii vazi-
yetinde olduklarını, Paşa Hazretleri’nin köyü ile konağının da köyün
ortasında ve o meydanda aynı şekilde ve surette bulunduğunu mü-
şahede ettim.
Bir defasında Paşa Hazretleri başıma tarifi mümkün olmayan,
dünyada emsali görülmemiş, kıymeti hiçbir ölçü ile ifade edileme-
yen, çok parlak ziya neşreden bir taç giydirdi. Zahir de değil, rüya
da değil. Ne uykudayım ne de tam uyanığım. Yarı şuurla hissediyo-
rum. Ama bir taç giydiğime katiyetle eminim. Bu taç zikir tacı imiş.
Paşa Hazretleri bana:
˗ Ders almak isteyip de bizi bulamayanlara, bizimle görüşün-
ceye kadar derslerini tarif edin. Bizimle görüşme imkânını
bulduklarında derslerini tazelerler.
demişti. Bu bize teveccüh yapma emri verilinceye kadar devam etti.
Ondan sonra bizim ders tarif ettiklerimizin derslerini tazelemek lü-
zumunu duymadılar.
Bir gün Erzurum’dayız. Paşa Hazretleri’nin mahdumlarından
Hacı Hüsameddin Efendi bir beygire iki sepet üzüm yükleyip satışa
getirmiş. Ebat olarak birbirinden hiçbir farkı olmayan bu sepetlerden
biri bizim, diğeri Paşa Hazretleri’nin imiş. Yapılan tartı sonunda