Page 29 - Gülden Bülbüllere Tasarruf - Abdurrahim Reyhan Erzincanî
P. 29

Tasarruf                                                 17

          ettik ne meşakkat gördük ne letâif çektik. Sadece bin tesbihlik bir
          ders  verdiler.  Bilahare  “Onu  da  çekme,  kazaya  kalsın.  Sen işinle
          meşgul ol.” buyurdular. Hâlbuki etrafımızda pek çok âlimler, tahsil-
          liler, hizmeti geçmişler ve letaif çekenler vardı. Onlar dururken bu
          kadar büyük bir vazifenin şahsımıza tevcih edilmesi bir nimet midir,
          yoksa bir mihnet midir karar veremiyor, başaramamak korkusu ile
          Paşam Hazretleri’ne iltica ediyor, yalvarıyordum.
            Bu hisler içinde bocalayıp, yakardığım bir sırada Paşa Hazret-
          leri’nin odasında baş başa yalnız bulunuyorduk. Teveccüh tarifesini
          kendilerine sunmuştum. Kitabı elimden aldı. Sağ tarafındaki yastı-
          ğın üzerine koydu. Ben önünde çöktüm. Beni affetmesi için deru-
          numdan yalvarmaya devam ediyordum. O mübarek gözlerini gözle-
          rime dikerek:

              ˗  Benim Efendim, neden bu kadar korkuyor, çekiniyorsun?
                 Ben de senin gibiyim. Ben de aldığım bir emri ifa ediyorum.
                 Bu  vazifenin  sana  tevcihi  Hazret-i  Pîr(Muhammed  Beşir
                 Efendi Hazretleri)’in emridir. Bu hizmeti, bu nimeti veren
                 sana onun kolaylığını da verecektir şüphesiz!
          dedikten sonra beni ikna ve tatmin etmek için şu izahatı lütfetti:
              ˗  Efendim, halife üç yönden gelir. Birincide insanın zahir ilmi
                 olur. Tarikatın rüknünü, adabını öğrenir, anlar. Ona zahir-
                 den emir verirler, “sen halifesin” derler. İkinci şekilde insan
                 sofu meşrep olur. Zikir ve ameli ile temayüz eder, çok emeği
                 geçer, bir âlim olur. İlmi ile amel eder. Böylece geçen emeği
                 ve ibadeti karşılığında ve tarikatın rükün ve adabını da anla-
                 mış olması kaydı ile yine zahiren hilafet emri verilir. Üçün-
                 cüsü ise kişi âşık meşrep olur. Bunun ne ilmine bakarlar ne
                 de ameline. Bunların vazife emri ise maneviyattan, bizzat
                 Resulullah Efendimiz’den gelir.
            Bunları duyunca bizi öyle bir cezbe almış ki kendimize hâkim
          olmamız imkânsız. Yaptığımız vücut hareketleri ve çırpınmalarla çı-
          kardığımız ses ve odada husule getirdiğimiz sarsıntı dışarıda bulu-
          nan Hacı Validemizi hayret ve dehşete düşürmüş. Bu hâl ne kadar
          sürmüş, daha neler olmuş, gerisini hatırlamıyorum.
   24   25   26   27   28   29   30   31   32   33   34