Page 12 - Dosta Doğru Dergisi 1. Sayı
P. 12
kadar Alevi şairler de inanış ve düşünüş şekillerini en (Hayalin Derinlikleri) adlı romana gelince-
etkili haliyle mistik şiirlerinde dile getirmişlerdir. Bugün ye kadar romanımızda, tasavvufi unsurlara
edebiyatımızın en önemli şairleri, tasavvufi kaynaklar- rastlamak mümkün değildir. Ondan sonra
dan beslenen Yahya Kemal, Necip Fazıl, Arif Nihat Asya, da Yakup Kadri, Reşat Nuri, Refik Halit gibi
Asaf Hâlet Çelebi ve Sezai Karakoç gibi şahsiyetlerdir. yazarlar, sanki Devrim Kanunları çerçevesin-
de kapatılan Tekke ve Zaviyelerin bunu hak
8. Tasavvuf şiirimiz kadar romanımızı da nasıl et- ettiğini anlatmaya çalışan kitaplar yazarlar.
kilemiştir, açıklayabilir misiniz? Halide Edib’in Sinekli Bakkal adlı romanın-
daki Mevlevi Dede, Rabia ile Peregrini iliş-
Edebiyat geleneğimizde tasavvufun vazgeçilmez kisinde iki medeniyetin kültür değerlerini
yeri olduğunu edebiyat tarihçileri örneklerle anlatırlar. karşı karşıya değerlendirir ve kendine göre
Roman türünün ortaya çıktığı Batı Avrupa’da ve özel- bir bütünlük oluştururken, aslında yurt dışı-
likle de Rönesans döneminde rasyonalist bir mantığın na gitmesine hak verdirecek bir özgür tavır
egemen olduğu için tasavvuf gibi mistik tecrübelere içindedir. Öte yandan Samiha Ayverdi, Safi-
yabancı kalındığı ortadadır. Bize Batı Avrupa’dan gelen ye Erol ve Nezihe Araz gibi yazarlar da Kenan
romanın başlangıçtan beri sürekli tasavvufa bakışının Rufai’den aldıkları ilhamla tasavvufi kültürü
başlangıçta sağlıklı olmadığı söylenebilir. Tanzimat ya- sevdirmeye çalışır. İlk kez açıkça Necip Fa-
zarlarının çoğu, bu konuya yabancı, onlar sadece hura- zıl’ın Büyük Doğu’sunda dikkat çekecek bir
felerle bozulmuş geleneklerden söz ederler. Tasavvufun tarzda anlatılan tasavvuf, Büyük Doğu’da
yer aldığı ilk roman, 1908 yılında yayınlanan Âmak-ı Ha- tefrika edilen eserlerle mistisizme, tasavvu-
yal’dir. Bu roman yeterince anlaşılıp tasavvuf açısından fa yönelme açısından çok önemlidir. Ahmet
değerlendirilmemiştir. Hep meczup bir dervişin hikâye Kutsi Tecer ile Tanpınar ve Peyami Safa gibi
olarak anlaşılmıştır. Halbuki, Hüsn ü Aşk’ın sembolik bir Batı Avrupa kültürüyle mistik tecrübeye
dille anlattığı seyr-i sülüku daha farklı bir roman diliyle yaklaşan bu sanatçılar, bizim tasavvuf kül-
anlatmaya çalışır. Daha sonara Türk romanında tasav- türümüze yabancı bir duyarlığı yansıtırlar. O bakımdan
vufi unsurlara yaklaşılır. Çünkü tasavvuf; samimi olan Necip Fazıl’ın yakın tarihle ilgili cesaretli çıkışları gibi di-
divan, halk ve tekke edebiyatlarının vazgeçilmez kay- nin hakikatine ait şeriat-tasavvuf bütünlüğünü savunan
nağıdır. Yeniçerilerin tarikatı, Bektaşiliktir. Kâtiplerin ta- yazı ve kitapları da son derece önemlidir. Tasavvuf ko-
rikatı Mevleviliktir. Hocaların tarikatı da Nakşibendîliktir. nusu ilk defa onunla gündeme geliyor edebiyatımızda.
Yeniçeriliğin kaldırılmasıyla başlayan süreç sonrası adım Pek çok tasavvufi hikâyelerinden sonra, çağdaş bir siyer
adım tasavvufi unsurlar ve metinler de edebiyatımızla denemesi olan Çöle İnan Nur ile Necip Fazıl’ın otobiyog-
kültürümüzden ayıklanmaya başlamıştır. Ahmak-ı Hayal rafisi olarak yazılan O ve Ben adlı eserleri de birer roman
gibi de okunabilir. Bu çok etkili bir nesir diliyle ve roman
anlatı diliyle yazılan hakkıyla aslına uygun tarzda ilk kez
gündeme getiren Üstad Necip Fazıl kitaplarıyla anılabi-
lirdi de…
9. Bazılarında tasavvuf düşmanlığı görülüyor, bu-
nun üzerinde de durur musunuz?
Günümüzde görülen tasavvuf düşmanlığı bugüne
mahsus bir hastalık değildir, tarihte çeşitli fikir cereya-
nı olarak görülür. Bugüne mahsus bir hastalık değildir,
tarihte çeşitli ülkelerde fikir cereyanı olarak görülür. Yal-
nız İslâm dünyasında değil, Batı dünyasında da rasyo-
nalist olarak görülür ve yalnız mistik tecrübelere değil,
materyalizme de zemin hazırlar. Bizde Cumhuriyet dö-
nemindeki tasavvuf düşmanlığı bir zihniyet değişimiyle
yakından ilgilidir; o yüzden de farklı tezahür etmiştir. Ba-
tılılaşma döneminde benimsenen pozitivizme dayanan
din ve dünya görüşü, temelde mistik dünya görüşüne
dayanan tasavvufu reddetmektedir. Kısacası, bu temel
telakki, yalnız laikliği benimseyenlere değil, rasyonalist
din ve dünya anlayışını benimseyenlere de ters düş-
mektedir. Bu bakımdan tekke ve zaviyelerin kapatılıp
resmen zikir faaliyetlerinin yasaklanmasından rahatsız-
10 | Dosta Doğru Mayıs 2013