Page 127 - Gönlümüz Beraber Ruhumuz Beraber
P. 127
Ruhumuz Beraber 121
Cemaatin içinde El-Ezher’de okumuş bir hoca da vardı.
Efendim sohbetin sonunda “Utlubu’l ilme mine’l mehdi ila’l lahd”
beyitini okuduktan sonra “Öyle değil mi hocam? Birkaç esma ile
Hakk’ı bildim sanma sen!” dedi ve sohbetini “Resulün cemâlini gö-
reyim dersen / Bir kâmil mürşide varmazsan olmaz” diyerek tamam-
ladı.
Sohbet yapılan salona Bor’dan iki araba dolusu kadar genç
ihvan geldiler ve muhabbetle içeri girip oturdular. Sonra hatmeye
hazırlık yapıldı. Bunlar da bizim Ertan gibi uçuk kaçık adamlar!
Sonra hatmeye oturuldu. Neyse, hatmede Efendim’in dizininin
önüne sıralandılar. Hatme esnasında bayağı bir şeyler oldu. Bunlar
Efendim’in ayağına yatmaya kalktılar. Ben de o zaman yakın plan-
dayım. Onlara biraz engel olmaya çalıştım. Çünkü bunlar gözler ka-
palıyken işi resmen güreşe çevirmeye başlamışlardı.
Ondan sonra hatme bitti ve ışıklar yandı. Sular dağıtılmaya
başladıktan sonra ihvanların önüne tepsilerle elmalar geldi. Mübarek
de elma soyuyordu. Yalnız Bor’dan gelen bu genç ekip hatme so-
nunda sarhoş bir hâldeydiler ve kendilerini öyle kaptırmışlardı ki
Efendim’in soyduğu elmaları teklifsiz bir şekilde tabaktan alıp ye-
meye ve daha sonra elmaları kendi aralarında kapışmaya başladılar.
Efendim elmaları soymada hızlandı. Hızlandı ama gençlere yetişti-
remiyordu. Bu sefer elma soymayı kesti ve onları dörde bölmeye
başladı. Düşünün, 6-7 kişi oturmuş, Efendim’in böldüğü elmaları
kapışıyorlar! Gençler daha sonra Efendim henüz elmaları bölmeden
elindeki elmaları kapışmaya başladılar. O zaman Efendim onlara
“durun” dedi. Efendim öyle gülmeye başladı ki ben daha evvel Efen-
dim’in gülerken otuz iki dişini hiç görmemiştim. Efendim ondan
sonra:
˗ Kalkın ayağa!
dedi. Bunlar kalktılar ayağa. Efendim elmaları havaya atıyor, bunlar
da kaleci gibi kapışıyorlardı. Sağa doğru atıyor, bunların hepsi üst
üste birbirinin elinden elma kapışıyorlardı. Sağa doğru atacak gibi
yapıyor sola atıyor, hepsinin kolları ve bacakları birbirine karışmış
bir vaziyette elmaları kapışıyorlardı. Efendim bir süre sonra:
˗ Yeter.