Page 107 - Gülden Bülbüllere 5 - Abdurrahim Reyhan Erzincani
P. 107
102 Gülden Bülbüllere
— Kara parçalarını, dünyayı görüyor musun?
— Görüyorum.
Sis görüyor bir duman, su da görünmüyor. Daha çıkıyorlar, bir
karanlık mahale giriyorlar. Ne aşağı ne yukarı hiç ışık görünmüyor.
Kuşa yine soruyor:
— Kara toprağını görüyor musun ya kuş?
— Görüyorum Sultanım.
— Nasıl görüyorsun?
— Tam şimdi bizim altımızda bir çiftçi tarlasını sürüyor. Ökü-
zünün belinde de kemer var, yarısı kara yarısı beyaz.
— Beni oraya indir, diyor.
Kuş oraya indiriyor. Kuş tarlanın kenarında kalıyor. Süleyman
aleyhisselam çiftçiye doğru gidip bu memleket neresi diye sora-
cakken bir takırtı ses geliyor. Çiftçi “ho” diyor, öküzlerini eğliyor,
tarlanın kıyısına doğru koşuyor. Süleyman aleyhisselam çiftçiye
doğru giderken çiftçi Süleyman aleyhisselama doğru koşuyor.
Dikkat ediyor acaba bu takırtı neydi? Çiftçi niye bana karşı ge-
liyor? Hiç daha ona bu memleket neresi diye soru soramamış, hiç
onu görmüyor. Sanki gök gürlemiş gibi geçip gidiyor. Mecbur o da
dönüyor çiftçi ile beraber gidiyor. Kuştan indiği yerde bakıyor kuş
tuzağa düşmüş. Kuşu almak istiyor.
— Ne yapıyorsun?
— Avımı alıyorum.
Yahu, bu kuş benim.
— Niye senin olsun. Ben buraya bu kadar emek verdim. Bu tu-
zağı kurdum ki buraya düşen benim avım olsun.
Daha ona bir şey diyemiyor. Kuşa soruyor.
— Ey kuş, sen zulmet mahalinde ben sağa sola bakıp hiç ışık
göremiyordum. Sen dünyayı gördün. Kara topraklarını gördün.
Çiftçiyi gördün. Çiftçinin öküzünü gördün. Öküzündeki kemerini
gördün. Ama koca tuzağı önünde göremedin mi?
Kuş diyor ki: