Page 211 - Gülden Bülbüllere 5 - Abdurrahim Reyhan Erzincani
P. 211

206                                         Gülden Bülbüllere

            İşte bu fıkıh ilminin içinde alacağımız abdest, kılacağımız na-
          maz, tutacağımız oruç bunları bileceğiz. Bunlardan haberimiz ola-
          cak, bunları öğreneceğiz. Bu farz-ı ayndır bunu tasavvuf istiyor. Bu
          olduktan sonra tamamdır.
            Bir insanın ledünnî ilmini, kalp ilmini elde etmesi için evvela
          bu zahir, satır ilmini geçmedikten kaybetmedikten sonra onu bula-
          mıyor. Ondan geçmedikten sonra onu elde edemiyor.
            Onun için insanlarda satır ilmi var, sadr ilmi vardır. Satır ilmi
          kâğıtta yazılı olandır. Satır ilmi medreseden, hocadan öğrenilir.
            Sadr ilmi ise kalp ilmidir. Kalp ilmi hocadan ve satırdan okun-
          maz.  Bu  ancak  Allah  aşkıdır.  Allah  aşkına  dûçar  olacak.  Bu  kalp
          ilminin hocası Hazreti Allah’tır, müzakerecisi Hazreti Resulullah’tır.
            Peygamber  Efendimiz’in  zahir  ilmini  bütün  ashab-ı  görüyor.
          Zahir  ilmi,  şeriatı  Kur’an’ı  görüyor.  Ama  bâtın  ilmini  kimseye
          bildirmedi. Ne buyuruyor: “Rabbim benim göğsüme ne doğdurduy-
                                                          29
          sa ben onu yâr-ı garım Ebu Bekir’in göğsüne aktardım. ”
            İşte tasavvuf ilmi budur, tarikat ilmi budur.
            Allah’a  şükür,  çok  şükür,  bin  şükür.  Biz  böyle  olur  muyuz?
          Oluruz.  Olamaz  mıyız?  Olamayız.  Çalışalım,  olalım.  “Et-tevfik-i
          mes-sa’y” buyrulmuş.
            Çünkü insanların yaratılışında bir tefrika yok ancak burada bir
          tefrika varsa, inanmak (ya da) inanmamaktır.
            Cenâb-ı Hakk ilm-i ezelîde ruhları halk etmiş: “Elestü birabbi-
             30
          küm ” İnanan ruhlar “belâ” demişler. Bu “belâ” diyen ruhlar içeri-
          sinde nebiler de veliler de hepsi mevcuttur. Dünyaya onlar inanmış
          olarak gelmişler.
            Yalnız Cenâb-ı Hakk, nebileri nebi olarak getirmiş. Fakat veli-
          ler,  veli  olarak  gelmemiş.  Veliler  dünyaya  geldikten  sonra  kendi
          ilimleri, amelleri, ihlasları ile seçilmişler. Kendi sa’yları, çalışma-
          larıyla seçilmişler, veli olmuşlar.


          29  Mevsûa etrâfi'l Hadis, XI, 156.
          30  Araf, 7/172.
   206   207   208   209   210   211   212   213   214   215   216