Page 306 - Gülden Bülbüllere 5 - Abdurrahim Reyhan Erzincani
P. 306

Tasavvuf Sohbetleri 5                                   301

            Oradan o çamurlu parmakları gitmiş, Rum Kralı’nın gözlerine
          batmış, gözlerini çıkarmış.
            Evet, veliler “cem’ül-cem”dir, hepsinde bu yetki vardır ama bir-
          çokları  bunu  kullanmazlar.  Bunun  da  sebebi  şudur  ki:  Velilerde
          Hazreti  Ömer  meşrepli  olanlar  var,  Hazreti  Ebubekir  meşrepli
          olanlar var, Hazreti Musa meşrepli olanlar var, Hazreti İsa meşrepli
          olanlar var.
            Bir de göl meşrepli, derya meşrepli olanlar var. Bir göle bir şe-
          ye  atıldığı  zaman  onu  bulandırır.  Ama  deryaya  ne  atsan  deryayı
          bulandırmaz,  her  şeyi  hazmeder.  Onun  için  böyle  mülayim  İsevî
          meşrepli olanlar, Ebubekir meşrepli olanlar, derya meşrepli olanlar,
          kimseye kahır yapmazlar.

            Eğer hayattaysa ne yaparlarsa yapsınlar fark etmez, ona bir za-
          rar  gelmez,  affederler.  Türbesini  de  yaksan  yine  affederler.  Ama
          bazı  göl  meşrepli  olanların  türbelerinde,  makamlarında  herhangi
          bir şeriata aykırı, usulsüz, terbiyesiz bir şey işlense ona hemen bir
          tokat vururlar. İşte İsevî meşrebi olanlar vurmazlar. Musevî meşre-
          bi olanlar vururlar.
            İşte velayete böyle inanmak lazımdır. Demek ki bizim meşayih-
          lerimiz  sadece  zahirdeki  görünen  tarafı  değil,  onların  bir  de  gö-
          rünmeyen  tarafı  var.  Onların  görünmeyen  tarafında  çok  büyük
          yetkiler,  çok  büyük  maharetler,  çok  büyük  hünerler  var.  Bizim
          bilemediğimiz, göremediğimiz maharetleri var.
            Onlar ruhumuza ne yapıyorlar? Bir anne çocuğunu besler gibi
          besliyorlar. Bir anne çocuğunu büyütür gibi büyütüyorlar. Bir anne
          çocuğuna meme veriyor gibi feyiz memesi verirler, geliştirir, büyü-
          türler.
            Ta ki ne zamana kadar? İnsan nefsini bilinceye kadardır. Bunun
          belirtisi, görüntüsü nasıl olur, biz bilemeyiz. Bizde yetmiş dokuz
          ahlâk-ı zemime var, yetmiş dokuz ahlâk-ı hamide var.
            Bu yetmiş dokuz ahlâk-ı zemime nefsin sıfatları, teşkilatlarıdır.
          Her bir ahlâk üzerinde bir teşkilat olur.
   301   302   303   304   305   306   307   308   309   310   311