Page 205 - Gülden Bülbüllere Altin Silsile - Abdurrahim Reyhan Erzincani
P. 205
Gülden Bülbüllere
Niyeti buymuş. On iki bin altın sahibi olmak. Develeri var, işte
adamları var. Tüccar, memleketten memlekete mal götürüyor, satı-
yor. Oradan oraya götürüyor, ihracat ithalat neyse yapıyor.
Bu bir gün Nakşibendi Efendimizi müritleriyle beraber davet
etmiş. Çok bol yemekler, çok çeşitli leziz yemekler de yaptırmış.
Nakşibendi Efendimizin zamanında da ziyafetlerde yemeklerin
peşinden tatlı geliyormuş. Çeşitli çeşitli tatlı geliyormuş. O da tat-
lıyı yapmamış. Masrafı çok güzel, yemekler çok, çeşitli bol yap-
mış; tatlıyı yapmamış, tatlı yok. Şâh-ı Nakşibendi Efendimiz latife
ile demiş ki;
—Mevlana Seyfettin, hani tatlı da yokmuş, tatlıyı niye getirme-
din?
Deyince hoşuna gitmemiş, bu kelam ağırına gitmiş. İçerisinde bir
itiraz kaynamış.
—Ben bu kadar masraf ettim bir de tatlı yok dedi. Cemaatin or-
tasında bunu bana nasıl söyler?
Bu itiraz büyümüş sohbetinden kesilmiş. Sonra Nakşibendi Efen-
dimiz buna demiş ki;
—Senin maksadın on iki bin altın sahibi olmak, on iki bin altın
sahibi ol.
Olmuş ama Nakşibendi Efendimize de itirazı büyümüş büyümüş ve
bu sefer de inkâr etmiş.
Onun için biz de dikkat edelim. Allah bu nimeti bize nasip et-
mişse münkiri olmayalım, nimetimizin kıymetini bilelim.
Neyle bileceğiz bu nimetin kıymetini?
Amellerimize, hatmemize devam edeceğiz, günlük dersimizi yapa-
cağız. Evvabin namazını, teheccüd namazını… Yani o kitapta
(ders) ne yazılmışsa onları tatbik edelim. Bizden ondan fazla bir
şey istemiyorlar. Ama onları eksik bırakmayalım.
Bir de ihvanları sevelim, ihvanlarda kusur görmeyelim.
Gadabımızı yenelim. Gadap; bizde mademki bir muhabbet var-
sa bu muhabbetin zıddı gadaptır. Nasıl ki bir ateşe suyu serpersin