Page 236 - Gülden Bülbüllere Altin Silsile - Abdurrahim Reyhan Erzincani
P. 236
Altın Silsile 219
—Böyle meşayih olmaz, dünyayı zapt etmiş, demiş.
O gün akşama kadar gitmişler. Bir mezrasında, köyünde misafir
olmuşlar. Oradan kalkmışlar tekkeye dönmüyorlar, yine ters isti-
kamete gidiyorlar. Derviş soruyor:
—Efendim, nereye gidiyoruz?
—Ben sana demedim mi biz arkadaş olduk, beraber seyahat
ediyor, gidiyoruz.
—Efendim benim merkebimle keşkülüm tekkede kaldı, onu
alayım.
—Ben bu kadar emvali bıraktım gidiyorum da sen bir merkebi
bırakamıyor musun, sen bir merkepten geçemiyor musun? Demiş.
O zaman derviş ayılmış.
—Eyvah, benim bu merkebe olan muhabbetim kadar, onun ma-
lına mülküne muhabbeti yokmuş, demiş. (GBT)
…
Hace Ahrar Hazretleri bizim büyüklerimizden, onun zamanında
bir müridiyle yolculukları olmuş. Fakat kış mevsimi altı saat yürü-
me yol varmış. Kaç fersah gelirse artık yaya yürüyüşüymüş. Niyet-
leri var ama hiç bu altı saatlik yolda tutunacak, muhafaza olacak
bir yerleri yokmuş. Kış, soğuk, canavar korkusu da varmış.
Oradan güneş batacağı zaman müridine “beraber gidelim”, demiş.
Her ne kadar oradaki ev sahipleri kalın demişlerse de tabii Evliya-
ullah’a, meşayihe itiraz olmaz. “Gideceğiz” demişler, ev sahipleri
daha bir şey dememişler. Fakat yanında beraber müridini bir korku
almış. Gönülden demiş ki:
—Hace Ahrar Hazretleri bu dar zamanda gidelim diyor. Bu altı
saatlik yolumuzda köy yok, tutunacak yer yok. Kış var şiddetli.
Canavar olur. Nasıl gideriz.
Bunun içerisine korku gelince mübarek ismini demiş “korkma
gün batmadan gideriz”. Öyle deyince “ben inandım, korku benden
çıktı”. Diyor ki:
—Gidiyoruz, gün batıyor, dağa yaslanmış, gözüm güneşte. Gü-
neşi oraya bağladılar daha batmıyor, duruyor. Altı saatlik yolu