Page 60 - Gülden Bülbüllere Tasarruf - Abdurrahim Reyhan Erzincanî
P. 60
48 Gülden Bülbüllere
kardeşiz. Sırasıyla elbise alınırdı. Sıra Ağabeyimdeydi, “Bu çocuk
yetim, çocuk sevinsin.” diye bana ceket aldı. “Ben bu ceketle idare
edeceğim, ceketi yamalayıp giyineceğim.” dedi. Efendim ceketi de,
ayakkabıyı da, elinde var olan her şeyi de idare ederdi.
Efendim ben onun hiçbir gün güldüğünü görmedim, her şeye
böyle tebessüm ederdi. Ama ben onun daha bir fiskesini yememi-
şimdir. Yalnız yaptığım bir iş olsun herhangi bir durum karşısında
bakışından anlıyordum. Öyle baktı mı yetiyordu. Bir bakışı vardı
şefkatli, bir bakışı vardı celalli. Öyle bakışından anlıyordum ve onun
bakışından korkuyordum. İki kardeşim okula gidiyordu. Kendisi
okula gitmedi, ama onlara ders veriyordu. Sen nereden öğrendin?
Ona da şahidim. Geri kalanı da efendim tabii, bilen bilir bilmeyen
bilmez. Yani satırdan değil sadırdan olan bir ilme sahipti.
Şimdi Mübarek Paşam’a intisab ettikten sonra bayağı hâl geçirdi.
Bir müridin hakikaten çok içten samimi bir durumu varsa o bir hâl
geçirir. İçten bağlılığı varsa, meşayihe sevgisi çoksa o muhakkak bir
hâl geçirir. Bu hâl geçirdiği zamanlar sabahtan kalkıyor, namaza gi-
diyor. Babamın mezarlığının yanında bir cami var, köyün başka ca-
misi yok o zaman. Oraya gidiyor. Efendim, o zamanlar çeşme yok,
su evde değil, çeşmelerde de yok. Köyün ortasındaki dereden çay
akardı. Oradaki buzu kırar abdest alırdı. Ben mesela yedi sekiz yaş-
larındaydım. Beni annem rahmetlik camiye yollardı. Oradan abdest
alıyordum, çok soğuktu. Gelirdim, gözlerimden öperdi, bana rüşvet
verirdi, bir şeyler verirdi. “Benim oğlum şöyle, oh oh!” derdi. İşte
“Sabah namazı şöyle olur, öğle namazı böyle olur.” Yani bizi böyle
de teşvik ediyordu.
İşte Abdurrahim Efendi de her gün oraya gelip giderdi. Sonra af
buyurun ahıra gidiyor, elbiselerini değişiyor. Ahır elbisesi var, giyi-
yor. Ahırda o günkü malların altını temizliyor. Bir de sabaha kadar
ot lazım. Otlar bizde böyle bağ bağ şeklindedir. Onları şimdi malla-
rın önüne getirip dağıttığın zaman bütün yem dökülüyor ayaklarının
altına zayi oluyor. Ama böyle küçük küçük doğrayıp samanla karış-
tırırsan o zaman çok lezzetli yiyorlar. Hayvan şimdi ot dururken sa-
manı yemiyor. Ama nasıl saman karıştırınca yiyor. O da öyle has-
sastı ki mübareğin dövdüğü otu kimse dövemezdi. Gelirdi, yarına