Page 61 - Gülden Bülbüllere Tasarruf - Abdurrahim Reyhan Erzincanî
P. 61

Tasarruf                                                 49

          yetecek kadar ot döverdi. Ondan sonra çıkar gelirdi, üstünü deği-
          şirdi. Bir daha yarına kadar ota girmezdi. Çünkü ot tozlu ve kirlidir.
          Mübareğin her şeyi temizdi. Bizim çöplüğe gidip bakarsan bir tane
          ot saman bulamazdın.
            O zamanlar öyle muhabbetli zamanları ki otu döverken hiç dur-
          madan Salih Baba’dan gazel söylerdi. Efendim’in hâl geçirdiği za-
          manlardı. Efendim için bu hâl çok ağır geçerdi. Efendim’in hâlinden
          sadece anam anlardı. Herkes laf söylerdi. Efendim, “Nere baksam
          onu görüyorum.” derdi. Bağda, bahçede, her yerde beyitler söylerdi.
          Günlük otunu döverken, sabah namazından sonra yine beyitle mu-
          habbetle dehre ile döğerken hâl geçirmişti. Biz de sabahtan yatıyor-
          duk.  Anam  da  rahmetlik  makatta  oturuyordu,  bir  iş  görüyordu
          elinde. Beyit sesi kesildi. Anam hissetti herhâlde ki birden “Aman
          aman,  oğlana  bir  şey  oldu!”  dedi. Kalktı,  hemen  mereğe  seğirtti.
          Kalktık, koştuk, gittik. En küçükleri benim daha, yukarıdan gördüm
          ki otların samanın içinde havaya kaldırıyorlar. Neyse, getirdiler. Yü-
          zünü gözünü kanlı sildiler, su döktüler, ayıktırdılar. O zaman gıçı
          (küçük) parmağını kesmişti. Kendisi çırpınmış. Onun için parmağı
          buradan yoktur, kesilmiştir.
            Onunla bu iki buçuk sene içerisinde şunları da yaşadık. Paşamın
          ismi bir yerde geçmeyecek. Mesela “Dede Paşa mübarek gelmiş”,
          “Ankara’ya gitmiş”, “Ankara’dan gelmiş”, “Bayburt’tan Erzincan’a
          gelmiş” dendiği an, Paşam’ın ismi geçtiği an kendinden geçiyordu.
          Anam orada işte böyle bir makat vardı, makatta oturur, gider işini
          görürdü.  Yahut  misafir  gelirse  onunla  ilgilenirdi.  Orada  Efendim
          oturuyor,  kendi  kendine  okuyor.  Neyi  okuyor?  İşte  ilmihâli  çok
          okurdu. İşte Paşam’ın ismini duyduğu zaman böyle sıçrıyorsa dersin
          lastik top gibi, nasıl sıçrıyorsa kafası tavana değiyor, kapının arka-
          sında düşüyor, çırpınıyor, çırpınıyor, kendine gelmiyordu. Rahmet-
          lik anam onu sıvazlıyor, ovuyordu. Diyelim ki ben söyledim yahut
          başkası söyledi, bu sefer bizim üzerimize bakar durur. İşte rahmetlik
          anam,  “Niye  böyle  ediyorsunuz?  Yapmayın,  söylemeyin!  Niye
          böyle ediyorsunuz?” derdi. Kapıdan içeri girene “O mübareğin is-
          mini ağzınıza almayın, konuşmayın.” diye önümüzü keserdi. Rah-
          metlik anam iki buçuk sene boyunca (Efendim) o hâldeyken onunla
          sanki körpe çocuk gibi ilgilenirdi. Öyle, onu gözüyle takip ediyordu.
   56   57   58   59   60   61   62   63   64   65   66