Page 57 - Gülden Bülbüllere Tasarruf - Abdurrahim Reyhan Erzincanî
P. 57

Tasarruf                                                 45

                                Efrahim Reyhan

            Mübarek Ağabeyim çok ferasetliydi. Efendim hiç okula gitmedi.
          Osmanlıcayı kendi kendine okudu. Hakikaten köylü, Abdurrahim
          Efendi’yi çok acayip seviyordu. “Muhammed-ül Emin”, yani herkes
          ona her hususta güveniyordu. Duysa ki misafir gelmiş, hemen elinde
          ne gibi haceti var, küreği mi var, kazması mı var, baltası mı var, neyi
          var hemen sallar (bırakır), misafiri karşılamaya gelirdi.
            Babam vefat etti, tabii ben çocuğum. Şimdi saban getiriyorlar
          veya herhangi bir şey getiriyorlar, o takımları yapacaklar. Mübarek
          Ağabeyim,  hem  ferasetli  hem  de  babamın  yanından  hiç  ayrılma-
          mış.  Onu biliyor, görüyor. Öğrendi öğreneli yapıyor. Ben bunlara
          iyi kavuştum. Kendi yaşadığımı söylüyorum. O sabanı kuruyor. O
          saban da, biz “eheng” deriz, böyle ömçekli alttan, böyle duracak
          aynı bu parmağım gibi, burası böyle olacak, burası şöyle olacak. Bu-
          radan tutuyorsun, saban böyle gidiyor. O deliğinden ok diyoruz, kı-
          lıç diyoruz. Yani biraz hassas bir şey. O delikleri öyle deliyor oturt-
          turuyor ki, gönyesinde oturacak. Bugünkü torna onu öyle yapamaz.
          Gevşek  olsa  hırdılar,  sıkı  olsa  vurduğun  zaman  deliyor,  yarıyor
          orayı. Bu da istediğin gibi şekilde orayı yapıyor. Ayak keseri ile
          koca kütüğü yonta yonta o hâle getiriyorsun. Tabii, ondan sonra el
          keseri  ile  düzeltiyorsun.  Rende  ile  yapıyorsun.  Onların  bir  hayli
          emeği var.

            Ama  Abdurrahim  Efendi  bütün  o  takımı,  o  tezgâhı  çalıştırdı.
          Fahri olarak insanlığı seviyordu, kimin kapısı bozulsa işte bilmem
          ne ayarı düşse, penceresi bilmem ne olsa, alıyor, gidiyor onu yapı-
          yordu. Fahri(gönüllü) yapıyor, para almazdı. Yani o zamanlar hem
          ustalığından dolayı hem ahlakından dolayı hem bu köy odalarında
          okumasından dolayı, köyün bir defa sevileni olmuştu. Çok sevilen!
          (Ona) “efendim” diyorlar: “Efendim geldi, efendim gitti.”

            Rençperliğimiz ağırdı, bizim çok ağır yükümüz vardı. Öküzleri
          otardığım zaman on iki yaşımdaydım. Mübarek, on iki yaşıma kadar
          beni hep korudu, böyle dersin ki kanadının altında kuş yavrularını
          nasıl koruyorsa öyle korudu. Şimdi o yaşımdayken askere gitti mi!
          Ondan sonra o zamana kadar beni idare eden Abdurrahim Efendi her
   52   53   54   55   56   57   58   59   60   61   62