Page 58 - Gülden Bülbüllere Tasarruf - Abdurrahim Reyhan Erzincanî
P. 58

46                                          Gülden Bülbüllere

          şeyde böyle bize öncülük tanırdı. Mesela o yatıyordu, ben de yatı-
          yordum. O kalkıyordu (ben de kalkıyordum). Mübarek her türlü, her
          şeyi, hacetleri, takımları hazır ediyor, yani tarlaya gideceğiz bel bel-
          lemeye, su sulamaya. Bel mi lazım, kazma mı lazım, işte malzeme
          mi lazım, yiyecek içecek mi lazım, tohum mu (lazım) götürüyorduk.
          Neyse, hepsini hazırlıyor, ondan sonra bana diyor ki “Kalk kardeş,
          kalk gidelim işe.”

            Ama şimdi gidiyoruz tarlaya, tarlada çalışıyoruz. Yüzüme gülü-
          yor, çalıştırıyor mübarek. Çalıştırıyor gücüm çattığı kadar, ama o
          benim işin üç dört mislisini görüyor. Akşam oluyor diyor ki: “Sen
          çok yoruldun kardeş, sen hele orada otur. Ben burayı da vurayım,
          gidelim.” Tırpan mı biçiyoruz, her ne olursa her iş! Köy işi bitmezdi.

            Bizim köyümüzün arazisi kıymetlidir, verim alınır. Suyu sever,
          çok gübre dök, suyu ver istediğin mahsulü al. Ama aklına ne gelirse,
          narenciye hariç. Çok yüksek olduğu için, mesela beraber o bağlara
          gittik. Ne istersen oluyor efendim. Buralara insan çıkamıyor, çok
          zor. Mübarek bağlarda üzüm kesiyordu, “kelmak” diyorduk, o za-
          manlar böyle kasa yok. Ben onu dolandırıyorum, o kesip onun üze-
          rine koyuyor. O kestikçe ben onun yüzüne bakıyorum ne diyecek
          diye. Ayakkabı bulamıyorduk, çarık giyiyorduk. O zamanlar erkek
          ayakkabısı, yani “laz lastiği” derdik, onu bulamazdık. Bu dediğim
          1944-45 seneleridir. Mübarek, ben küçüktüm, bir çift çarıktan çıka-
          rılan iplik ile çarığı kendine dikerdi, bir çift de benim için dikerdi.
          Bunları iki gün giyersin, üç gün giyersin. Üçüncü günün akşamına
          kadar ayaktasın, çalışıyorsun, o deriler yırtılır. Bu sefer ona “çiteme”
          derler, yani onu tamir ediyor. Senelerce aylarca bu böyle geçmiştir.
          Şimdi ben iki taraftan böyle tutuyorum, o bıçağıyla öyle götürüyor
          ki o gördüğün deriyi dolana dolana keser biter. Aynı ölçüde, dersen
          kalıpla kesmişsin yani bir santim bir milimse bir milim, beş milimse
          beş milim. Onu tutuyor bu sefer nasıl ki iplikle yama ile buraları
          örüyorlarsa o da çarığı onunla örüyor. Altını örüyor, yırtılan yerleri
          onunla örüyor.

            Mübarek  sepetlerin  altına  has  üzümleri  koyardı,  üstüne daha
          onun adisini koyardı. Hayvan, dedim ya, araç gereç yok, herhangi
   53   54   55   56   57   58   59   60   61   62   63