Page 144 - Salih Baba Divanı
P. 144

Mukayyed anladım "lâ"yı çü bildim mutlak "illâ"yı   37   37- Mukayyed: Kaydedilmiş,
          Bıraktım kuru davayı dem-i Yahyâ'ya düştüm ben   38      kayıtlı.
                                                                 38- Dem-i Yahya: Hz. Yahya a-
          Yüzü nakş-ı hayâl imiş özü bir başka hâl imiş            leyhisselâmın zamanı.
          Bilen ehl-i kemâl imiş söz-ü hercâya düştüm ben   39   39- Hercâ: Birbirini tutmayan.
                                                                 40- Kâl ehli: Söz ehli.
                                                                 41- Nâle-i hicrân: Ayrılık iniltisi.
          Bu halkın çoğu kâl ehli kimi olmuş vebâl ehli    40    42- Zâr u ser-gerdân: Başıboş
          Katî azdır kemâl ehli yalan davâya düştüm ben            ağlar gezer.
                                                                 43- Mey-i sahbâ: İçki masası.
          Arayıp derdime dermân kıluben nâle-i hicrân      41    44- Cemî-i ilm: Bütün ilimler.
          Gezerken zâr u ser-gerdân mey-i sahbâya düştüm ben  42-43   45- Şâmil: İçine alan, kaplayan,
                                                                   çevreleyen.
          Cemî-i ilme şâmildir dahi ilmiyle âmildir    44-45-46   46- Âmil: Amel eden.
          Pîrim mürşid-i kâmildir yüzü bedrâya düştüm ben   47   47- Bedrâ: Ayın ondördü gibi.
                                                                 48- Mahlas: Takma ad.
          Zamânın Ol’dur imâmı Muhammed Pîrimin nâmı             49- Yed-i Beyzâ: Hz. Musa'nın
          Olubdur mahlâsı Sâmî Yed-i Beyzâ’ya düştüm ben 48-49     mucizelerinden.  (Elini  kol-
                                                                   tuk altına sürünce ışık ver-
                                                                   mesi).
          Yüzüm yoktur huzurunda varıp arz etmeğe hâlim          50- Adû: Düşman.
          Adûler aldı dil şehrin yaman gavgâya düştüm ben  50-51   51- Dil şehri: Gönül.
                                                                 52- Vâridât: Gelir, kazanç.
          Pîrimin vâridâtıdır zuhûr eden dehânımdan      52-53   53- Dehân: Ağız.
          Hakîkat şemsine karşı hemân bir sâye düştüm ben        54- Şems: Güneş.
                                                                 55- Sâye: Gölge.
          Muînim destigîrim ol katî dar hâldedir Salih   56-57   56- Muîn: Yardım eden (Hz. Al-
          Senin bir zerre nûrundan bu cisme mâye düştüm ben   58   lah).
                                                                 57- Destigîr: Elinden tutan, yar-
                                                                   dımcı.
                                                                 58- Mâye: Mâya, asıl.


















                                  139
   139   140   141   142   143   144   145   146   147   148   149