Page 232 - Gönlümüz Beraber Ruhumuz Beraber
P. 232
226 Gönlümüz Beraber
Ondan sonra biz de artık teveccüh yapılacak zamanı biliyo-
ruz. Çeşitli bölgelerdeki ihvanlara haber verdik, Amerika’dan tevec-
cühe katılacağız. Bir de yemek icat ettik adına dergâh kebabı diyo-
ruz. Teveccüh sonrası onu ikram edeceğiz.
Amerika’da helal gıda bizler için bir mesele olduğundan,
Müslüman birine kesimhanede dana kestirip parçalatıp aramızda
paylaştıktan sonra derin dondurucuya atıyorduk. Etleri oradan alıp
değişik bir usulle pişirip yiyoruz. Çok nefis oluyor, adına dergâh ke-
bap diyorduk.
˗ Şu gün akşamdan gelin teveccüh var, diyerek ihvanları ça-
ğırdık.
Çeşitli eyaletlerden ihvanlar geldiler bizim evde toplandık.
Teveccühe gece saat 02.00’de oturacağız. Amerika-Almanya arasın-
daki yerel saat farkı nedeniyle, teveccühe oturma saatimiz bu ol-
muştu. Çünkü teveccüh güneş doğduktan yaklaşık bir saat sonra ya-
pılmaya başlanıyor. Bu arada dergâh kebabını da fırına koyduk.
Türkiye’den teyp kasetleri, fotoğraflar yanımda getirmiştim.
Elimizin altında onlar var. Bir tane teveccüh teyp kasetini koydum.
Kasetin içerisinde sohbetin peşine de Efendim’in teveccüh yaparken
alınan ses kaydı da vardı.
Işıkları kapattık, teveccüh sohbetinin açtık dinliyoruz. On-
dan sonra kasette sohbet bitti. Efendim “Rabbiiiim” nidasıyla tevec-
cüh yapmaya geçti beyitler okuyor. Hakikaten çok muhabbetli,
böyle ağlamalı sızlamalı teveccüh ortamlarında yaşadığımız aynı
hâli yaşadık.
Teveccüh bitti, ışıkları yaktık. Yaklaşık 2 saat sonra 4 civarı
fırından dergâh kebabını çıkardık, teveccüh yemeği niyetine afiyetle
yedik. Sabah namazını kıldık, sonra odalara dağılıp istirahat ettik.
Ertesi gün Almanya’ya Efendim’e telefon ettim. Hâl hatır
sorulduktan sonra:
˗ Efendim çok istedik ama teveccühe gelemedik, dedim.
Efendim gayet açık:
˗ Siz buradaydınız, diye buyurdu.