Page 226 - Gülden Bülbüllere 5 - Abdurrahim Reyhan Erzincani
P. 226

Tasavvuf Sohbetleri 5                                   221

            Ne için Peygamberler gelmişler? İşte Halik’ı mahlûka, kullarına
          tanıtmak için gelmişler. Cenâb-ı Hakk: “Halaktul cinne vel inse illa
                    11
          li ya’budun. ” buyuruyor. “Biz insanları, cinleri halk ettik ki bizi
          mabut bilsinler.”
            Mabudumuzu kullara tanıtan Peygamberler olmuş. Kulu da Al-
          lah’a  ubudiyet ettiren, sapık  yollardan  kurtarıp  Rabbısı’na  yönel-
          ten, Rabbısı’na itaat ettiren Peygamberler olmuş. İnsanları dalalet-
          ten hidayete sevk edip kurtaran Peygamberler olmuş.
            Peygamberler’in  olmadığı  zamanlarda  veliler  bunu  yapmışlar-
          dır.
            Eğer  Peygamberler’in  olmadığı  zamanlarda  veliler  bu  görevi
          yapmasalardı,  Peygamberler’in  gelmediği  bu  boşluk  zamanlarda
          olan insanlar Cenâb-ı Hakk’tan hak dava ederlerdi.

                Ya  Rabbi  sen  bize  Peygamber  göndermedin.  Biz  Peygam-
          ber’i görüp inansaydık, biz de sana itaat ederdik, derlerdi.

            Onun için öyle olmuş ki Peygamberler’in üçü, dördü, beşi bir
          asırda yaşamış. Öyle olmuş ki iki yüz sene, üç yüz sene, beş yüz
          sene, altı yüz sene Peygamber gelmemiş. Hazreti İsa’yla Peygam-
          berimiz’in arasında altı yüz küsur sene var.

            Benî İsrail’in velileri çok meşhurlardır. Ama ne kadar meşhur
          ne kadar hünerli, marifetli olursa olsunlar Peygamber Efendimiz’in
          “Benim ümmetimin velileri Benî İsrail’in Peygamberleri’nin dere-
                   12
          cesindedir. ” diye hadis-i şerifi var.
            Benî İsrail’in velilerinden Asaf bin Belhiye’nin (Berahyâ) hüne-
          rine, marifetine bir bakın. Kur’an-ı Kerim’de bir hakikat, Cenâb-ı
          Hakk Kur’an’da bize bildiriyor. Asaf bin Belkiye, Süleyman aley-
          hisselamın baş veziri ve halasının da oğluymuş. Belkıs’ın köşkünü
          bir göz çırpmada, böyle yumup açıncaya kadar getirdi.

            Süleyman aleyhisselam rüzgârlarla gezermiş dünyayı seyreder-
          miş,  devir  edermiş.  Bir  kuşu  varmış,  kuşuna  biner  gezermiş.

          11  Zariyat, 51/56.
          12    Keşfü’l Hafâ.
   221   222   223   224   225   226   227   228   229   230   231