Page 259 - Gülden Bülbüllere Altin Silsile - Abdurrahim Reyhan Erzincani
P. 259
Gülden Bülbüllere
Meşayih için tebliğ sünnettir. Gavs ile beraber kırk gün tebliğde
gezmiş. Kim Peygamberimiz’in vârisi ise tebliği yapar.
Biz kendimizi meşayih olarak görmeyelim. Fakat bize bir emir
vermişler. Biz emir kuluyuz. Meselâ bu akşam burada çok izdiham
vardı. Herkes bunalmıştı. Bütün insanlar ayakta idi. Bir abdest için
ayrıldım buradan. Sonra meyve getirdiler yemedim. Dedim ki Ra-
mazan Bey’e:
—Bu cemaat bu kadar sıkıntı içerisinde. Ben bu meyveyi nasıl
yiyeyim?
Çünkü vicdan azabı duydum. Bana gerek Hacı Hanım gerekse
başkaları işte şöyle yoruluyorsun, böyle yoruluyorsun diyorlar. Ben
aldırış etmiyorum. Çünkü bu vazife bize verilmişse bundan iki
türlü korkumuz var. Birincisi vazifemizde noksanlık yaparsak,
Allah korusun bize büyüklerimiz kahır yaparlar. İkincisi de vebal
var. Ben gitmesem. Bir yerde otursam. Maddi durumu müsait olan-
lar gelir. Sıhhati mâni olmayanlar. Bir de zamanı müsait olanlar
gelir. Biz gelemeyenlerin vebalinden korkuyoruz. Ders alacak ihti-
yar bir kişi gelebilir mi? Gelemez. Onun için tebliğ vardır. Gez-
memizin sebebi budur. Ve de sünnettir.
İşte, Gavs Sıbgatullah hazretleri de kırk gün doğuda dolaşıyor.
Molla Abdurrahman da yanında. Her köyde bir gün kalmışlar. Do-
ğuda büryan denilen bir yemek vardır. Kuzuyu keserler, gövdesini
parçalamadan bir kuyu vardır. Orada ateşi yakarlar. Küpün etrafını
sıvıyorlar. Hiç hava almadan orada o pişiyor. Altında pilav yapı-
yorlar. Çok lezzetli bir yemek oluyor. Buna büryan derler. İşte her
gittikleri köyde büryan yapmışlar. Getirmişler. Piri Tagi Hazretleri,
müritleri ile beraber yiyorlar. O sırada:
—Gel Abdurrahman, yemeğin yumuşak ve lezzetli yerlerinden
ye Abdurrahman, ye Abdurrahman. Sen yıllar boyu hiç et yemedin.
Sen ye bu etleri. diyor.
Kırk günden sonra teveccüh yaparken Abdurrahman Tagi’ye de
el vurmuş. Sırtına vurunca kalp gözleri açılmış. O zaman elini diz-
lerine vurmuş. Hayıflanmış: