Page 297 - Gülden Bülbüllere Altin Silsile - Abdurrahim Reyhan Erzincani
P. 297

Gülden Bülbüllere

            Bunu böyle vird edinmiş. Demek ki, bunun sade sözünde değil,
          kalbindeymiş. Her sevgi gönlünden çıkmış.
            Bunun vefatında da gittik, Paşam Hazretleri’nin ziyaretine. Ab-
          dülaziz Efendi isminde bir arkadaşımla gittik. Kendisi hâfız, yaşlı
          çok nurlu bir zât. Oğulları benden büyük. En küçük oğlu benimle
          emsal. Biz o sıralarda yirmi yedi yaşındayız. Kendisi altmış yaşla-
          rında idi.
            Yine Paşam’ı ziyarete giderken, bu Çavuş dediğimizin kardeşi
          ile görüştük. Çavuş’un hasta olduğunu ondan öğrendik. Aradan bir
          müddet geçti. Biz Paşam Hazretleri’nin yanındayız. Sabah namazı-
          nı kıldıktan sonra biraz yatmıştı. Kuşluk vakti idi. Yataktan kalkar
          kalkmaz:

            —Güzel  Abdülaziz  Efendi  Çavuş’tan  haberiniz  var  mı?  O  da
          dedi ki:
            —Eyvah! Çavuş gitti! dedi.
            İki elini dizine vurdu. Daha sonra Çavuş’un kardeşini gördük.
          Aynı Paşam’ın dediği ve elini dizine vurduğu gün ve saatte Çavuş
          demiş ki:
            —Yer verin, yer verin. Geldi. Geldi.
            —Kim geldi? Kim geldi?
            —Bayburtlu Dede Efendi geldi.
            Bunlar tabii ki emek, hizmet.

            Baba himmet, oğul hizmet.
            Ama  o  da  nasıl  bir  hizmet  görürmüş?  Köye  yakın  olan  Şeyh
          Efendi’nin  (Beşir  Hazretleri)  üzüm  bağı  varmış.  Onu  beklermiş.
          Sığırlar,  köpekler  gelirmiş.  Hatta  insanlardan  hırsızlık  yapanlar
          olurmuş. Yol üzeri... Onun için beklermiş.
            Mübarek Paşam Hazretleri buyurdu:
            —Hizmet için tekkeden ayrılmıyordu.
            Bir gün güneş doğmuş. İki-üç metre yükselmiş. Güneşe doğru
          oturuyormuş. Aklına şu gelmiş:
   292   293   294   295   296   297   298   299   300   301   302