Page 318 - Gülden Bülbüllere Altin Silsile - Abdurrahim Reyhan Erzincani
P. 318

Altın Silsile                                           301

          çekingenlik vardı. Yanımda Ahmet Efendi (Pişkidağlı), Muharrem
          Efendi (Efe) gibi bir büyüğüm olsa idi onlardan cesaret alabilirdim.
          Olmayınca tek başıma içimi bir korku kapladı. Kapı önünde karar-
          sız  dolandım  durdum.  Sonra  öğle  ezanı  okundu.  Çarşı  Camii’ne
          gidip öğle namazını kıldım. Camiye gitmekteki bir gayem de be-
          nimle  Paşa  Hazretleri’ni  ziyarete  gelecek  birilerini  bulmaktı.  Na-
          mazdan sonra etrafa bakındım, ama aradığım gibi birine rastlaya-
          madım.  Çarnaçar  (ister  istemez),  üzgün  ve  korkak  bir  vaziyette
          evin yolunu tuttum. O Şah’ı rahatsız etmek, incitmek, uykuda ise
          uyandırmak endişe ve korkusu ile birkaç defa kapı önüne geldim,
          geri  çekildim,  dolandım,  bekledim.  Ne  kapıyı  vurabiliyorum  ne
          bırakıp gidebiliyorum. Üçüncü defa kapı önüne geldiğimde, birden
          kapı açıldı ve Paşa Hazretleri ile yüz yüze geldik. Ben büyük bir
          suçluluk  hissi  içinde  boynumu  büküp  öylece  kaldım.  Mübarek  o
          zaman boynuma sarıldı, elimden tuttu ve:
            —Yavrum,  Yavrum!  Neden  çekingen  davranıyorsun?  Sen  ne
          zaman gelirsen gel. Bu kapı sana daima açıktır.
          Diyerek beni içeri aldı. O da namazı yeni kılmış, ama henüz yeme-
          ğini yememiş. Hacı Validemiz yemek getirdi, masaya koydu. Mü-
          barek somyada oturuyor. Masayı ve yemeği önüne getirdik. Hacı
          Valide bana da bir sandalye verdi, oturup birlikte yememizi söyle-
          di.  Paşa  Hazretleri’nin  huzurunda,  onunla  birlikte  yemek  yemek
          benim  ne  haddime!  Buna  nasıl  cesaret  ederim?  Hacı  Anne  beni
          ısrarla sandalyeye oturttu. Ama yemeğe uzanmaksa aklımın ucun-
          dan bile geçmiyor. Hacı Anne yememiz için devamlı ısrar ediyor.
          Ama mübarek Paşa Hazretleri’nin hiç aldırdığı yok. Öyle bir aza-
          metli ki beşeriyeti ortadan kalkmış, tarif edilmez bir heybet belir-
          miş. Valide tekrar ısrar edince Paşa Hazretleri’nin Valide’ye:
            —Canım, ne ısrar edip duruyorsun? Kendi hâline bırak!
          Demesi üzerine ben sanki ağaç yıkılır gibi sandalyeden aşağı dev-
          rildim.  Gözlerimden  yaşlar  boşandı,  ağladım,  üzüldüm.  Çünkü
          bütün bunlara ben sebep olmuştum. Biraz sonra Salim Efendi gel-
          di.  Onun  içeri  girmesi  ile  Paşam  Hazretleri’ndeki  o  azamet  gitti,
          heyeti asliyesine rücu etti. Biz de bu suretle selamete çıkmış olduk.
          Paşa Hazretleri Valide’ye seslenip;
   313   314   315   316   317   318   319   320   321   322   323