Page 130 - Gülden Bülbüllere Tasarruf - Abdurrahim Reyhan Erzincanî
P. 130
118 Gülden Bülbüllere
Mustafa Miyasoğlu
Efendi Hazretleri ile 1980 yılında, 12 Eylül’den kısa bir süre
önce görüştüm. Bundan kısa bir süre önce kardeşim beni başka bir
Nakşıbendî şeyhine götürmek istemişti. Hâlbuki ben Efendi hak-
kında bazı şeyler duymuş, ona muhabbet beslemeye başlamıştım.
Kardeşimin söylediği şeyhe gideceğimiz gün birdenbire öylesine ra-
hatsızlandım ki kardeşime “Benim nasibim senin şeyhinde değil ga-
liba, o yüzden benim efendim yolumu kesti!” dedim. Kısa bir süre
sonra da Abdurrahim Efendi ile tanıştım. Bana öyle sade ve tabii
göründü ki o güne kadar tanıdığım pek çok mürşitten fazla sevdim,
hemen teslim oldum. O yıldan sonra pek çok görüşmemiz oldu, sa-
yısını hatırlamadığım kadar sohbetinde bulundum. Efendim’in tale-
besi çok, reklamı yoktu, yani mütevazı bir insandı.
Bunların büyük bir bölümü herkesin anlayabileceği sohbetlerdi.
Bazıları da sanki gönlümden sorduğum soruların cevabı gibiydi. Ba-
zen anlattığı fevkalade şeylere şaşırdığımda, beni temin etmek ister-
cesine tebessümle yüzüme baktığını fark ederdim.
Üç arkadaşla bir gün akşamüzeri sohbet ettiği eve giderken
içimden şöyle demiştim: “Bugün hiç kimsenin duymadığı bir sohbet
şöleni olsa!” Erken gittiğimiz için, salonda bizden başka kimse
yoktu. Efendi epeyce bir zaman farklı bir sohbet yaptı, o güne kadar
gerçekten duymadığım şeyler söyledi. Bir süre sonra Efendim sa-
lonu dolduran kalabalığa “Hoş geldiniz efendiler!” diyerek genel bir
sohbete başlayınca, nerede olduğumuzu anladım. Umumî sohbetten
sonra dağıldık. Eve giderken yanımdaki arkadaşlara sohbetin başın-
daki sözleri belirterek, onlardan hatırlayabildiklerini sordum. Tiyat-
rocu dostum Hasan Nail Canat ile başka bir arkadaş şaşkınlıkla tek
kelime hatırlayamadıklarını söylediler, hatta bir kısmını hiç anlama-
mışlardı. O zaman benim için konuştuğunu anlamıştım: Varlık, ya-
ratılış hikmeti gibi felsefî konular üzerinde konuştuğunu biliyordum,
ama hangi hususları, hangi cümlelerle ifade ettiğini bir türlü hatırla-
yamıyordum. Sanki bizim gibi Necip Fazıl’ın sohbetlerini dinlemiş
insanlara, toplantı salonuna girerken gönülden istediğim gibi bir
sohbet şöleni sunmuş, bir okulda okumamış insanların bilmeyeceği