Page 134 - Gülden Bülbüllere Tasarruf - Abdurrahim Reyhan Erzincanî
P. 134
122 Gülden Bülbüllere
Yani bu derece merhametliydi. Efendim kusurlarımızdan dolayı
bizi azarlamaz, cezalandırmazdı. Sadece sakin sakin, güzel güzel an-
latırdı. Sinirlendiği zaman kesinlikle bir şey söylemezdi. Ağzını yu-
mar, öfkesi geçene kadar ağzını açmazdı.
Efendim yemeklerde bize üç kap mükemmel yemek çıkarttırırdı,
bol bol yerdik. O da perhiz yemeği yerdi, kanaat ederdi. Marula lor
peyniri sarar yerdi. Efendim dergâhta otururdu, hiçbir yere gitmez
gelenleri avutur, onlara sohbet ederdi. Yine kendisi sabrın ve kana-
atin hakikatini yaşıyordu. Kendisine ne yaparsak yapalım görmez-
den geliyordu. Mesela ne sıkıntılara düşürüldü, ama bunlara sebep
olanların hepsini affediyordu. Kendisine karşı yaptığımız edep hata-
larını bile “Affet Ya Rabbi!” deyip bizim için dua ediyordu. Bize
kanaatin, sabrın, insanlığın hakikatini göstererek öğretiyordu.
Efendim’in dönemi, devri, devranı “Abdurrahim Efendim dev-
ranı” idi. O, görevi Paşa Hazretleri’nden aldı, bu hâle getirdi. Yani
yasak zamanlardan aldı, hem Türkiye’de hem Dünya’da manen de-
ğişiklikler yaptı. İşte küfür hakimdi, “Küfrün başı kesildi, ejderhanın
başı kesildi. Gövdesi çırpınıyor.” buyurdu. Bütün dünyada tebdilat,
yani değişiklikler yaptı.
O kadar kişinin kalbine iman tohumları, cezbe, aşk, muhabbet
tohumları ekti. Muhabbet, ihlas edeb, teslimiyet sırrını yerleştirdi.
Bu tohumların büyümesi, gelişmesi ve ortaya çıkması da bir süreçtir.
Belki de o boşluk gibi görünen dönem topyekûn bir gelişmeydi. O
topyekûn gelişmenin neticesinde bugünlere geldik. Yani biliyorsu-
nuz, insanların dine bakışı, tarikata bakışı çok olumsuzdu. Bunlar
olumluya döndü. Tasavvuf ehli, mürşitler, şeyhler el üstünde tutul-
maya başlandı. Çok farklı bir dönemdi. Geçmiş dönemlere bakıldı-
ğında, bu kadar hızlı bir gelişme olmamıştı.
Müridi üzerinde tasarrufu çok kuvvetliydi. Mesela bir keresinde
Erzincan’a gideceğim. Gitmeden önce “Ankara’da kendime bir pan-
tolonla bir gömlek alayım” istedim. Ulus’ta Heykel’in arkasında
konfeksiyoncular var. Orada bir tanesine girdim. Tezgâhtara dedim
ki “Gardaş, bana bir pantolonla bir gömlek ver.” İçimden de diyo-
rum ki “Efendim, şuradan bana bir gömlekle bir pantolon seç!” “Sen
seç, bu tezgâhtara seçtir.” Tezgâhtar “Ne renk olsun?” dedi. “Sen