Page 249 - Gülden Bülbüllere Tasarruf - Abdurrahim Reyhan Erzincanî
P. 249
Tasarruf 237
Kamil Eti
Bir kamu kuruluşunda çalışırken, 1986 yılı Haziran ayında Er-
zincan’a tayinim çıktı.
Erzincan’daki ilk günlerimde Cuma namazını mahallemizdeki
Ulu Cami’de kılıyorduk. Bir keresinde Cuma namazını üst katta kıl-
dım. Namaz bitmişti, fakat cemaatin büyük bir kısmı hareket etmi-
yordu. Hoca Efendi yerinden kalktı, ama üst kattaki cemaatte hâlâ
bir hareket yoktu. Camiye birlikte gittiğim arkadaşa “Bu ne hâl?”
diye sordum. O sırada benim sözlerimi duyan birisi:
˗ Şah-ı Nakşıbendî Hazretleri’nin (ks) silsilesinden bir Evli-
yaullah burada. Onun için edeben o kalkmadan kimse hare-
ket etmiyor.
dedi. Ben buna bir anlam veremedim ve kendi kendime:
˗ Bu Şeyh Efendi nasıl biri ki o kalkmadan öbürleri hareket
etmiyorlar?
dedim. Sonra kapıya çıkıp bekledim. Biraz sonra Mübarek de dışarı
çıktı. Onun peşinden de ihvanları gayet mütevazı bir şekilde dışarı
çıktılar. Ben bu duruma bir anlam veremedim. Çünkü yetiştiğim
yerde “şeyh efendi” ya da “ders alma” kavramları pek bilinmiyordu.
Sonraki günlerde Erzincan’da bir arkadaşım “Seni bir yere götü-
reyim” dedi. Ben de onu kıramayıp gittim. Fakat ayakkabıların çı-
karıldığı yerde arkadaşıma “Sohbetinizi dinlerim, namazı kılarım,
ancak size özgü bir durum olursa çıkarım.” dedim. “Tamam, sen bi-
lirsin!” dedi. Bu şekilde anlaştık.
Aynı sokakta oturduğum için bu yer evime yakındı. Aynı dairede
çalıştığımız Nurettin Gül’ün babası Fahrettin Efendi de buradaymış.
İçeriye girdim. Kanatlı kapının önüne oturdum. Efendim Hazretleri
sohbet ediyordu. Ancak ben daha önce hiç böyle bir sohbet dinleme-
miştim. Kendi kendime:
˗ Yapılan sohbetin zerresini ne anamdan ne babamdan duy-
dum, ne de cami sohbetlerinde böyle şeyler işittim.