Page 251 - Gülden Bülbüllere Tasarruf - Abdurrahim Reyhan Erzincanî
P. 251
Tasarruf 239
Erdoğan Bayram
1987 yılında Arabistan’da Kabe’ye yapılan ve İran’ın sebep ol-
duğu bir baskında dört yüz kişi ölmüştü. Erzincan vakfındaydık. Sa-
bah dokuz buçuk civarıydı. Vakıfta bize göre ihtiyar olan kalabalık
bir grup vardı ve Mübarek Efendim sohbet ediyordu. Bir ara:
˗ Humeyni’nin ne işi var Arabistan’da! Kabe’de nümayiş ya-
pıyor? (Kral) Fahd’ın sarayı Riyad’ta, gitsin Fahd’ın sara-
yını yıksın. Müslümanların kutsal yerine niye böyle zulüm
yapıyor? Bize Humeynici diyorlar. Bizi onlarla aynı kazana
atıp kaynatsalar, biz (onlarla) birbirimize karışmayız. Şia
olan bu nümayişçiler eğer Fahd’ın Kabe’nin karşısındaki sa-
rayını yıkarken öldürülselerdi şehit olurlardı.
buyurdu.
O sırada benim öğrencilik yıllarımdaki din dersi hocam ve Vak-
fımızın Eski Genel Başkanı olan Yüksel Yalçınkaya da oradaydı ve
herkes yerde otururken, uzun boylu, lacivert takım elbiseli bir adam
kanepede oturuyordu. Benim gözüm hâlinden dergâha yeni geldiği
anlaşılan bu adamın üzerindeydi. Bu arada Yüksel Yalçınkaya Efen-
dim’e fizikle, atomla ilgili bir soru sordu ve Efendim Hazretleri bu
soruya sanki sıradan bir konuymuş gibi cevap vermeye başladı.
Tabii olarak ben hiç fizikten anlamadığım için Efendim’in anlat-
tıklarını idrak edemiyordum. Ama Efendim anlattıkça kanepedeki
adam git gide daha çok yamuluyordu. Allah inandırsın, adamın bur-
nunun kenarından yaşlar akmaya, gözünde de çapaklar oluşmaya
başladı. Daha sonra “Bu adam kim?” diye sorduğumda, onun Yüksel
Bey’in İstanbul’dan getirdiği ve bu işin uzmanı olan bir profesör ol-
duğunu, fakat Efendim’e intisablı olmadığını öğrendim. Meğer
Efendim’in açıkladığı konu onun çözemediği bir konuymuş.