Page 55 - Gönlümüz Beraber Ruhumuz Beraber
P. 55

Ruhumuz Beraber                                          49

                 Mübareğin gelişinden sonra etraftaki çevre düzenleme ça-
          lışmaları hızlanarak devam etti. Binanın bahçesindeki kayaların çı-
          karılması, kırılması ve etrafına duvarların örülmesi yaz sonuna ka-
          dar sürdü. Efendim Ankara’yı teşrif ettiklerinde artık yılda 3-4 ay
          kadar kalıyordu. Biz de sabahları okula gidiyor, akşamları İncek’te
          kalıyor, bazen uygun olursa gündüzleri de İncek’e kaçıp geliyor, ça-
          lışıyorduk.
                 Mübarek sürekli çalışıyor, taşları çıkarıyordu. Taşları çıka-
          rırken inanılmaz bir dem ve muhabbet oluyordu. Efendim büyük taş-
          lar için “Hadi, Ermeni’yi çıkaralım”, sonra da “Hadi, Ermeni’nin
          mezarını kazalım” diyordu. Çıkan taşları çukur olan yerlere gömüp
          üzerlerini tesviye ederek bahçe oluşturuyorduk. Efendim bu sefer
          “Hadi, Yahudi’yi çıkaralım” diyor ve biz de başka bir taşı sökmeye
          uğraşıyorduk. Ama bunlar çıkarılması kolay taşlar değildi. Orada ça-
          lışırken, rahmetli Niğdeli Jeoloji Yüksek Mühendisi Yücel Ağabey
          gibi bazı öneri sahibi ihvanlar bazen aralarda dolaşıyorlardı. Yücel
          Ağabey Efendim’e çok soru soran birisiydi. Bize:

              ˗  Yâ, uğraşmayın çıkmaz bu taş!
          diyor, biz de:
              ˗  Efendim “çıkartın” dedi.
          diyorduk. Yücel Ağabey bu sefer:
              ˗  Efendiye bakmayın! Efendi din adamı, ben jeoloji mühen-
                 disiyim. Çıkmaz diyorsam çıkmaz. Uğraşmayın boşuna.

          diyordu. Az sonra taş sanki fırlayarak çıkıyor ve Yücel Ağabey kü-
          süp gidiyordu. Böyle muhabbetle çalışıyorduk. Tabii o zaman hepi-
          miz talebeyiz. Elimiz kalem tutmaya alışkın. Kazma, kürekle çalış-
          mayı beceremiyoruz. Hani çocuklukta anadan, babadan görmemişiz.
          Bu yüzden iş yapmaktan çok kendimizi yoruyoruz. Yaptığımız ak-
          şama kadar sadece bir taş çıkarmak. Taşı da el arabasıyla götürürken
          ya deviriyoruz ya da yanlış yere döküp toparlamaya çalışıyoruz.
                 Hatta bir keresinde Efendim “Ne bu? Kazmayı öylesine tak
          tak kayaya vuruyorsunuz, bir işi yapamıyorsunuz. Yorulduğunuza
          da değmez.” dedi. Biz de ne yapalım! Sadece “nasıl yapalım” diye
          yüzüne bakıyorduk. Akşam sohbette ise “Bunların zaten elleri kalem
   50   51   52   53   54   55   56   57   58   59   60