Page 78 - Gönlümüz Beraber Ruhumuz Beraber
P. 78
72 Gönlümüz Beraber
dedik. Aradan epey zaman geçti. Adamla diğer odaya geçmişler.
Bizi çağırdılar. Biz de geçtik. Amca bize sorular sormaya başladı:
˗ Ne yapıyorsunuz? Ne işle meşgulsünüz?
Biz de korkudan hiç konuşmuyoruz, cevap vermiyoruz. Za-
fer Ağabey yerde ayağını kenardan çıkarmış oturuyordu. Ona döndü
ve:
˗ Sen Adıyaman’dan mı derslisin?
dedi, biz de güldük. Zafer:
˗ Yok Amca.
dedi. Misafir sonra:
˗ Bana bir bardak su getirin.
dedi. Suyu içti. Bardağın içerisinde bıraktığı bir iki damla suyu avu-
cuna damlattı ve parmağıyla bu su damlacıklarını iki gözüne sürüp:
˗ Paşam Hazretleri böyle yapardı.
deyince bizim gözlerimiz yuvasından fırladı. Sonra adam patladı ve:
˗ Ne saklıyorsunuz kendinizi? Ali’yi camide gördüğümde al-
nında “Abdurrahim Efendi’nin müridi” yazıyordu. Peşine
takıldım geldim.
dedi. Sonra bana dönüp:
˗ Arkadaşın sana “İçerideki adam kim? Ali’nin babası mı?”
dediğinde “babası” deseydin ne olurdu!
dedi. Zahiren bu konuşmayı duyması imkânsızdı. Adam kerametini
iyice aşikâr ediyordu.
˗ Efendiniz zamanın en büyüğüdür. Ben onun ziyaretine İs-
tanbul’a gittim. Nefes almada sıkıntım vardı. O kadar yol
yürüdüm, himmet etti, hiç zorlanmadım. Sizler onun kıyme-
tini bilmiyorsunuz. Onu üzüyorsunuz. Yok Efendi benim
evime gelecek, yok sana gelmeyecek gibi davranmanız hiç
doğru değil.
dedi. Adam Rufai dervişiymiş ve adı da İsmet’miş. İhvanlar arasında
geçen buna benzer birçok olaylardan bahsetti. Sonra aniden “Ben
gidiyorum” dedi ve kalktı. Biz de: