Page 133 - Gülden Bülbüllere 5 - Abdurrahim Reyhan Erzincani
P. 133
128 Gülden Bülbüllere
Ne yapacaksın sen? “Hâlini düşünme fiilini düşün.”
İnsanlar ancak fiiliyatından mesuldür. Hâlinden mesul değil.
Ama hâl deyince hâl de ikidir: Bir var ki kendi isteyerek bir işi
yapıyor, bu değil. İstemeyerekten tecelli eden bir şeydir. Zaten
Allah’a şükür bizi Müslüman olarak halk etmişse, isteyerekten
herhangi yasak bir şeyi istemeyiz, zaten yapmayız.
Ama bir de var ki hâl denilince, kabız hâli, basıt hâlidir. Yani
biri karanlık, biri ışık; biri zulmet, biri nurdur. Kalpte tecelli eder,
bu da rabıtadan gelir.
Rabıta nuru kesiliyorsa kabız hâli tecelli ediyor. Güneş batıyor,
karanlık basıyor.
Rabıta nuru geliyorsa kabız hâli gidiyor. Güneş doğuyor, karan-
lık yok oluyor.
Bu niye böyle oluyor? Bizdeki gaflet, bu anasır-ı zıddiyettir.
Terakki nasıl olacak? Nefsimiz nasıl arınacak?
Nefsimiz burada terbiye olacak, bir.
Anasır-ı zıddiyet değişecek, iki.
Ruh terakki edecek, üç.
Ders yaparken veya namaz kılarken ağırlık geliyorsa, yapın
kardeşim bu daha makbuldür. Bu öbüründen makbul oluyor. Hem
de onu atlatacak, atlatırsın.
Namazda cihat yok mu? Var. Namazın cihadı nasıl? Geleni ata-
caksın, tutmayacaksın. Tutarsan mâni, tutmazsan mâni değil. Mu-
hakkak irade sahibinde, avamda namazda da gelir, gelmemesinin
imkânı yok. Ancak huzur sahiplerinin namazında gelmez.
Huzur sahipleri zaten değil namazda hiçbir zaman Allah’ı
unutmuyorlar. Namaz haricinde de yürürken, çalışırken, alırken,
verirken Allah’ı yine unutmuyorlar, sadece namazda değil.
Nakşibendi Efendimiz’in zamanında rabıtaya put demişler. Ya-
ni bir mürit namazda, rabıta gönlüne, aklına gelirse puttur demişler.
Nakşibendi Efendimiz, ulemâyı davet etmiş, toparlamış. Onları
kendi eliyle yedirmiş içirmiş. Demiş ki:
— Mollalar bir müşkülüm var, bunu halledin.