Page 309 - Gülden Bülbüllere Altin Silsile - Abdurrahim Reyhan Erzincani
P. 309
Gülden Bülbüllere
Hazretleri’nin çok büyük bir zat olduğu, tevazuu, kemalatı, sohbet-
leri, beyitleri, aşkı, muhabbeti bütün ihvanlar ve büyüklerimiz ara-
sında söylenir, tekrarlanır olmuştu. Kendisine içimizde bir sevgi
belirmekle beraber, mürşid olduğu ve inabe verdiği hususlarında
kesin bir bilgim yok idi.
1957 senesinin sonbahar aylarında bir rüya gördüm. Rüyamda
Haydarpaşa İskelesi’nden bir vapura koyun doldurmuşuz. Bunların
sevk ve idaresi Dede Paşa Hazretleri’ne aitmiş. Bu koyunların boy-
ları, renkleri, giyimleri ve güzellikleri bir çırpıda değişiyor ve ko-
yunlar tepeden tırnağa bembeyaz elbiseler giymiş, adedi belirsiz
nur gibi, huri gibi birer kız hâline geliyorlar. Bunları Paşa Hazretle-
ri ile birlikte Karaköy tarafına getirdik. Paşa Hazretleri orada em-
retti ki:
—Şimdi bunları Galata Köprüsü’nden Eminönü tarafına ge-
çireceğiz. Ben önden yürüyüp onları çağıracağım. Onlar peşimden
gelecekler. Sen geride kalanları toparla getir.
Yürüyoruz. Galata Köprüsü dolu doluya! Paşa Hazretleri’yle
aramızdakiler bazen bembeyaz renkte bir koyun sürüsü, bazen
beyaz giysiler içinde huri gibi, melek gibi munis, güzel kızlar şek-
linde görünüyorlar. Böylece Eminönü tarafına geçtik. Ben de
uyandım. Uyanır uyanmaz Paşa Hazretleri’ne bir gönlüm aktı, bir
muhabbet duydum ki hemen gidip kendisine kavuşmak arzusu
içimde dayanılmaz bir his hâlinde belirdi. Yani öteden beri dedeme
duyduğum sevgi, aşk, muhabbet, iştiyak aynen bu tarafa çevrildi.
Fakat bu dayanılmaz arzuyu çeşitli sebepler ve mecburiyetler dola-
yısıyla üç ay gizlemek zorunda kaldık.
Aradan üç ay geçtikten sonra bir gün işittik ki Dede Paşa Haz-
retleri Erzincan’a gelmiş ve bizim bulunduğumuz yeri teşrif etmek
üzere imiş. Bu haberi duyunca elimdeki çay bardağını tutamaz
oldum. Rahatsızlandığımı beyan ederek meclisten ayrıldım. Ne
olduğunu kelimelerle anlatamayacağım bir hâl ile evimize koştum.
Evin içine girmedim. Merek dediğimiz, hayvanlarımızın otunu,
samanını, yemini koyduğumuz yere kendimi attım. Orada tepin-
dim, çarpındım, yuvarlandım, ağladım, haykırdım, sızlandım. Üs-
tüm, başım, elim, yüzüm ot, saman ve toza bulanmıştı. Ama biraz

