Page 170 - Gülden Bülbüllere Tasarruf - Abdurrahim Reyhan Erzincanî
P. 170
158 Gülden Bülbüllere
dediler. Onlara:
˗ Ben de biliyorum yasak olduğunu. Beraber gidelim. Tepe-
cik’te dergâhın etrafını tavaf edip dönelim.
dedim. Onlar da:
˗ Tamam, gidelim.
dediler.
Yani Tepecik’e gideceğiz, ama içeri kesinlikle girmeyeceğiz.
Çünkü yasak var ve Efendim’in sağlığı önemli. Sadece Tepecik’teki
Tekke’nin etrafını tavaf edeceğiz, sonra dönüp Ankara’ya geleceğiz.
Otobüse bindik, İstanbul’a gittik. Niyetimiz hakikaten buydu. İçi-
mizde kesinlikle “Acaba bir fırsat olur da içeri girer miyiz!” şeklinde
bir düşünce yoktu. Çünkü Efendim zahiren hastaydı ve vücudunun
virüs/mikrop kapma riski vardı.
Bu niyetle üçümüz dergâh duvarlarını dışarıdan ziyaret etmek
üzere Tepecik’e gittik. Yalnız bizi kimse görmesin diye halkayı ge-
niş tuttuk ve tavaf yapmaya dergâha giden yolun başından, Katip
Ağabey’in evinin ve bakkalın olduğu yerden başladık. O tarihlerde
dergâhın Batı tarafında şimdiki gibi evler yoktu. Üzerinde otlar ve
az sayıda ağaç olan boş bir arazi vardı.
Tavafa dergâhın Kuzey tarafından başladık, Batı tarafındaki tar-
lanın içine doğru yavaş adımlarla yürüyoruz. Tarlanın içinden dış
halkadan tavaf ediyoruz. Dergâhın duvarından oldukça uzaktayız.
Niyetimiz Güney (kıble) tarafına geçip dergâha uzaktan, yani dub-
lekslerin, villaların olduğu yerden bakmak. Efendim’i manen ziyaret
edip döneceğiz.
Yürürken çaktırmadan sağa sola bakıyoruz ve kimse bizi görme-
sin diye yavaş yavaş ilerliyoruz. Bu arada tarlada otların, çalıların
arasından gittiğimiz için üstümüz başımız toz oldu.
Biz dergâhın tam Batı tarafındaki köşeyi döner dönmez Efendim
ile burun buruna geldik. Elinde baston, orada duruyordu. Şoke ol-
duk. Efendim zahiren hasta. Dergâhtan uzakta orada ne yapıyordu?
Bir şey de diyemedik, donduk kaldık. Mübarek hiçbir şey demeden
sağ elinin avucunu açtı, ortasında üç tane erik vardı.