Page 42 - Gülden Bülbüllere Tasarruf - Abdurrahim Reyhan Erzincanî
P. 42

30                                          Gülden Bülbüllere

          muttaki olmayan kurtulamaz. Ama muttakinin kim olduğuna da Ce-
          nab-ı Hakk işaret veriyor. Buyuruyor ki “Sizin en çok muttaki ola-
          nınız, en çok Allah’tan korkan.”
            Demek ki tarikatımızın büyük ameli tevazudur. Ondan sonra ke-
          ramet istiyorsan Allah korkusunu taşıman lazımdır.
                                      ***
             Eğer keramet istiyorsanız, keramet de insanlarda bir varlıktır.
          Kerametten  de  geçmek  lazım.  Büyük  keramet insanlarda Allah
          havfi, Resulullah’ın havfi, meşayihinin havfidir. “Acaba benim me-
          şayihime layık olmayan bir hâlim var mı?”, “Acaba benim yemem,
          içmem, almam, vermem, ibadetlerim, amelim, sözüm, hareketlerim
          şeyhime uyuyor mu?” Bak, bunun havfini çekin. İşte keramet isti-
          yorsanız budur.
            Tarikatta kemalat mahviyettir, yokluktur. Keramet kemalat değil.
          Kemalat yokluktur. Her kim ki yokluğa düştü, kemale ulaştı.

                          Âşık imdi varlığın ver yokluğa
                          Yokluk içinde sana varlık doğa
            Allah’ın sıfatları bir kulda tecelli ederse işte kemalat budur. Ama
          Allah’ın sıfatları kimde tecelli eder? Mahviyete düşen, varlığından
          kurtulanda tecelli eder.

            İlim de varlık, amel de varlık. Efendim, onun sayı (çabası), ameli,
          neyi varsa her şeyi varlıktır. “Ben ettim, ben okudum, ben şu ameli
          yaptım, ben şu keramete ulaştım!” (Onun) sayı da varlıktır. (Mürid)
          bunlardan kurtulmadıktan sonra kemalata ulaşamıyor. Demek ki ke-
          malat nerede? Mahviyette, yokluktadır. En büyük kemalat mahvi-
          yettir. En büyük keramet havf, takva olmaktır. En büyük amel, bizim
          için tevazudur.
                                      ***

            Seyyid Sıbgatullah Arvasî Evliyaullah’tan. Tasavvuf kitabında
          öyle yazıyor. Diyor ki: “Bu zamanın insanlarından tarikatı, meşa-
          yihi, evliyayı inkâr edenler eğer vakt-i saadette olsaydı, onlar nü-
          büvvete de inanmazlardı.”
   37   38   39   40   41   42   43   44   45   46   47