Page 82 - Gülden Bülbüllere Tasarruf - Abdurrahim Reyhan Erzincanî
P. 82

70                                          Gülden Bülbüllere

                                Hafız Nuri Aksu

            Efendim’in Keleriç’teki tekkesinin ilk zamanlarıydı. Kışın oraya
          Cimin(Üzümlü)’den kar dizde yayan gidiyorduk.  Zeki Ağabey’in
          dolmuşu vardı, bazen de onu tutup gidiyorduk. Bir gün yine dolmuşu
          tuttuk. Dolmuşta Kurban ve Naim ile birlikte on iki kişi vardı. Kar
          da diz boyu idi. Dolmuşu iteleyerek götürüyoruz. O zamanlarda as-
          falt yoktu, Keleriç’in yolu da stabilize idi. Neyse, Tekke’ye vardığı-
          mızda mübarek Efendim Hazretleri ellerini böyle kapıya dayamış,
          sanki bizi bekliyordu. Sonra ayakkabılarımızı çevirdi ve sobayı yak-
          maya teşebbüs etti. Biz:
              ˗  Efendim dur, biz yakarız.

          dedik. O da:
              ˗  Yok! Olmaz, olmaz. Ben yakacağım. Siz oturun, bağdaş ku-
                 run ayaklarınızı ağrıtmayın.

          buyurdu ve biz ısınalım diye gözleri yaşlanarak yaş odunları alıştırıp
          sobayı yaktı. Arada da bir tane gazel söylüyordu. Sonra çay dem-
          lendi ve çaylarımızı içtik. Hacı Anne, mübarek, çorba göndermiş.
          Ama nasıl çorba! Tarifi mümkün değil. Neyse çorbalarımızı da içtik.
            O arada nasıl olduysa Kurban Ağabey tunca döndü (kıpkırmızı
          oldu). Sanki boğazını sıkıyorlardı. Kafasından aşağıya su dökmüşler
          ya da yağmurda kalmış gibi terlemiş ve mosmor olmuştu, ölüyor gi-
          biydi. Efendim’e:
              ˗  Efendim, bu ölüyor! Müsaade ederseniz bunu şehre götüre-
                 lim.
          dediler. O da:
              ˗  Götürün!
          buyurdu.  Kurban  Ağabey’i  hemen  kucaklarına aldılar  ve  götürüp
          dolmuşa koydular. Efendim:
              ˗   Hadi, uğurlar olsun.
          dedi. Bize de:
              ˗   Gelin, onlar biraz sonra gelirler.
   77   78   79   80   81   82   83   84   85   86   87