Page 100 - Gönlümüz Beraber Ruhumuz Beraber
P. 100

94                                          Gönlümüz Beraber

                 İkindi vaktiydi. Tekke’nin salonu ihvan doluydu. İkindi na-
          mazı sünnetini kılmışlar, kamet getiriliyordu. Salonun kapısına ka-
          dar cemaat vardı. Kapıdan kafamı soktum. Efendim mihrapta farzı
          kıldıracak. Salonda hiç yoksa dört yüz kişi ve 15 saf civarında adam
          var. Efendim kıblenin tam ters istikametine dönmüş, o kadar kala-
          balığın arasından kapıya doğru bana öyle bir bakış attı ki dondum
          kaldım. Namaz kılındı, virdler okundu. Efendim kalktı, herkes ke-
          nara çekildi, koridor yapıldı. Efendim makamına doğru gidiyor, ben
          de görünmemek için kalabalıkların içine sindim. Efendim durdu ve:

              ˗  Mehmet Ali Bey, divandan otur.
          dedi. Ne yapacağımı bilemedim. Ben Tekke’de hizmet etmeye çalı-
          şan, sürekli oralarda olan bir talebeyim. Misafir değilim, bir makam
          sahibi de değilim. Efendim genelde onları divana oturturdu. Nasıl
          oturacağımı bilemedim. Önce düz oturdum, sonra divanın üzerine
          çıktım diz üstünde oturdum. Salon kalabalık herkes yerlerde oturu-
          yor. Bir ben divandayım, başım yerde, donmuş bir hâlde duruyorum.
          Epey bir sükût hâli oldu. Efendim sohbet de etmiyordu. Ben içimden
          alıyorum, veriyorum. “Ne olur Efendim, merhamet eyle hâl-i peri-
          şanıma” diyorum.
                 Aradan biraz vakit geçti, devlet erkânından gelenler oldu ve
          Efendim onlara:

              ˗  Buyurun beyim, divandan oturun.
          dedi. Ben de bunu fırsat bilip yavaşça divandan aşağıya kaydım. Bi-
          raz daha orada oturdum, sonra yavaşça salondan sıvıştım.
                 Ne  oluyor,  anlamadım.  Ama  artık  “Öldüm,  bittim.  Efen-
          dim’le konuşmam lazım.” dedim. Akşam namazı sonrası herkes ye-
          meğe indi. Ben salonda Efendim’i beklemeye başladım. Herkes aşa-
          ğıda yemek yedi, çay içip sohbet ediyor. Salon boş. Sadece bir lamba
          yanıyor. Efendim her zamankinden erken kapıyı açtı, salonu teşrif
          etti. Ayağa kalktım. Efendim makamına oturdu. Yattım, ayaklarına
          yüzümü sürdüm:
              ˗  Ne olur affet Efendim!
   95   96   97   98   99   100   101   102   103   104   105